28 Ocak 2019 - Pazartesi
*DEVE, KEÇİ, EŞEK ve KISSADAN HİSSE…*
Yazar - Prof.Dr.Berhan Yılmaz
Okuma Süresi: 4 dk.
Prof.Dr.Berhan Yılmaz
-“Sayın Cumhurbaşkanımızın 24 Aralık 2018 tarihinde Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde yaptığı konuşmada anlattığı ibretlik bir olay.” Hülagû Han, 1258 tarihinde Bağdat’a girerek çok şiddetli, akla hayale gelmeyecek zalimlikler yapar ve halkın nabzını ölçmek için de bir gün o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber, âlimler arasında korkuya sebep olur. Hülagû tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemezler. Bu haber zamanın âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek, sakalı olmayan biridir. Daveti kabul eder, Hülagû ile görüşmek için kendisine bir deve, bir keçi, bir de eşek verilmesini ister. Böyle bir fedainin ortaya çıkması rahatlarının bozulmasından, güce karşı çıkmaktan, gerçekleri söylemekten korkan herkesi rahatlatır. Çünkü bir kurban bulunmuştur. Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girerek kendisini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler. Hülagû, Kadıhan’ı tepeden tırnağa süzer ve beklediği gibi birisi olmadığını görerek, “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular? Diye sorar. Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Akıllı, cesur ve sana doğruları söyleyecek biri ile görüşmek istiyorsan buradayım ama görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan deve getirdim, sakallı biri ile görüşmek istiyorsan keçi getirdim, gür sesli biriyle görüşmek istiyorsan eşek getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der. Hülagû karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve ilk sorusunu yöneltir. “Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar. Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk, zenginlik peşine düştük. Zevk, sefa ve dünyaya daldık, bölündük, parçalandık, birbirimize düştük. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülagû bu sefer ikinci sorusunu sorar. “Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Cevap çok manidardır. “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp toparlanır, İslam’a, Allah’a döner, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk, sefa, israf, zulüm ve bölünüp, parçalanıp birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın” der. Hülagû de Kadıhan’a “şimdi git bunları halkına anlat, bakalım kim çıkarlarından, menfaatlerinden, tarafgirliklerinden vazgeçip seni anlayacak?” Der. Kıssadan hisse; ülkemizde yaşanan ekonomik, sosyal, manevi sıkıntıların hepsinin suçlusu biziz. Parti, cemaat, tarikat gibi gruplara bölünmemiz ve bu sebeple birbirimizi Allah için değil tarafımız adına sevmemiz, asıl düşmanları bırakıp birbirimizle uğraşmamız. Sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini bilmememiz, makam, mevki, para, zevk, sefa peşinde koşmamız, kula kul olmamız, Yüce Allah’ın yasakladığı halde ahiretimizi ve dünyamızı kullara bağlamamız, kullardan umut etmemiz sebebiyle bütün bu sorunları yaşamaktayız. Çözüm açıktır öncelikle Allah’a inanıp güveneceğiz, sadece Allah’tan bekleyeceğiz, bizim gibi aciz kullara bel bağlamayacağız ki Allah’ın yardımı bizlere yetişsin. Yoksa alnımız secdede, gönlümüz dünyada ve beklentimiz kullarda iken daha çok sürünürüz.
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları