KUTSAL AZİZE MARKELLA İLAHİ IŞIĞINLA TÜM ÇOCUKLARI KORU

Türkiye’den Almanya’ya, Avustralya’dan Amerika’ya, İngiltere’den Hindistan’a kadar dünyanın her yerinde dehşete düşürücü sayıdaki birçok evde ama gönüllü,

Kültür Yayın: 19 Temmuz 2024 - Cuma - Güncelleme: 19.07.2024 12:50:00
Editör -
Okuma Süresi: 17 dk.
Google News
Yunanistan'ın Chios / Sakız Adası 22 Temmuz’da adanın koruyucu azizesi Agia Markella
Bayramı’nı kutlamaya hazırlanıyor. Bu Bayram, ada için dini bir dönüm noktası olarak
tanımlanırken, Yunanistan'ın dört bir yanından, komşu adalardan ve dünyanın her
yerinden binlerce inanan bu kutsal günü kutlamak ve hacı olmak için Sakız Adası'na akın
ediyor. Ortodoks Hristiyan Kilisesi'nin de bir Azizi olan Azize Markella, bir taraftan
inananlara mucizevi şifa olurken, bir taraftan da iç acıtıcı yaşam öyküsüyle dehşete
düşürüyor.
Bu hüzünlü hikaye, aslında dünya var olduğundan bu yana yeryüzündeki tüm toplumlarda
yaşanan mide bulandırıcı, sapkın ‘çocuk istismarı’ ve ‘ensest’ olgusuyla hiç de yabancısı
olmadığımız bir konuyu içeriyor. 18 yaşında güzel bir genç kız olan Markella’nın,
kendisine şehvet besleyen öz babasına karşı yüzyıllar önce verdiği mücadele ve yaşadığı
dehşet, ne yazık ki asırlar sonra da geçmişten günümüze pek çok evin kapalı kapıları
ardında kendi ebeveynlerinin cinsel istismarına - saldırısına - tecavüzüne maruz kalan pek
çok çocuğun acı dolu iç çekişleri ve sessiz çığlıklarının üzücü yaşam öyküsü olmaya
devam ediyor.
 
AZİZE MARKELLA’NIN SAPKIN BABASIYLA MÜCADELESİ
 
Efsaneye göre; MS 1500 yıllarında yaşayan Agia (Azize) Markella, pagan bir baba ve
Hristiyan bir annenin çocuğu olarak Sakız Adası’nın Volissos Köyü’nde dünyaya gelir.
Annesi genç yaşta ölene dek kızını eşinin karşı çıkmasına rağmen Hristiyan inancına göre
büyütür. Annesi ölünce Markella kötü bir insan olan babasının eline kalır. 18 yaşına
geldiğindeyse vaftiz edilse de inançsız babası onu pagan olmaya zorlar. Daha da kötüsü
baba, kendi öz kızına karşı şehvet duymaya başlar. Babasının sapkın ensest niyetini
açıklamasının ardından kızına saldırmaya yeltendiğinde büyük bir korkuya kapılan
Markella, kendini korumak ve namusunu kurtarmak için evden kaçıp, bölgedeki bir
dağdaki ormana sığınır. Ancak burada gizlendiğini gören bir çoban babasını haberdar
eder. Kızını saklandığı çalılıkta göremeyen baba, oradan çıkması için çalılığı ateşe verir.
Markella buradan sahile doğru koşmaya başlayınca babası ona yetişemeyeceğini anlar ve
deniz kenarındaki dağ yamacında kızını sırtından okuyla vurur.
 
BABASI ÖNCE OKUYLA YARALAR, ARDINDAN KILICIYLA BAŞINI KESER
 
Yaralı halde koşmaya devam eden Markella, gücü tükendiğinde Tanrı’ya kendisini
babasından kurtarması için yalvarır ve dua eder. Bu sırada deniz kenarındaki büyük bir
kaya ikiye ayrılır. Genç kız yarılan kayanın içine gövdesinin yarısına kadar girmişken
babası yetişir ve kızının kafasını kesip denize atar. Zalim ve sapkın babası tarafından
dinden çıkarılmaya zorlanan ve onun ensest hisleriyle boğuşan genç ve güzel Markella,
acımasız bir kovalamacanın ardından öz babası tarafından şehit edilerek ruhunu Tanrı'ya
teslim eder.
 
SAKLANDIĞI ÇALILIĞIN OLDUĞU YERE ADINI TAŞIYAN MANASTIR YAPILIR
 
Efsaneye göre azizenin kafasında Tanrı’nın izzetinin göksel altınlarıyla süslenmiş,
çiçeklerle bezeli kutsal bir taç belirir ve başında alışılmadık bir ışıltı-parıltı (hale)
yayılmaya başlar. Agia Markella’nın istismarcı sapkın babasının tacizinden kaçarak
sığındığı çalıların olduğu yere azizenin adını taşıyan bir kilise, kafasının kesildiği kayalığa
da bir şapel inşa edilir. Babasının okuyla vurulduğu yere ise bir haç dikilir. Her yıl 22
Temmuz’da Sakız Adası’nın koruyucu azizesi Agia Markella'yı anmak için önce kilisede
 
adanın en büyük din adamı önderliğinde inananlarla birlikte ada protokolünün de
katılımıyla özel bir dini tören gerçekleştirilir. Ardından inananlar ve törene katılanlar
kutsal azizenin babasından kaçarken geçtiği patika yolu izleyerek önce okla vurulduğu
yere dikilin Haç’ın önünde, sonrasında da son nefesini verdiği yere yapılan Şapel’in orada
dua edip, dilekte bulunurlar. Bölgedeki deniz suyu serinken, Şapel’in önündeki kayalıktan
akan su ise mucizevi şekilde sıcaktır. Kutsal günde Markella’nın babasının okuyla
vurulduğu yerdeki mavi suyun azizenin kanının al rengini aldığı, Şapel’in oradan akan
suyun da şifalı olduğu rivayet ediliyor. İnananlar şifa için buradaki kaynaktan su doldurur
veya satın alır. 22 Temmuz aynı zamanda Markella isim günü olarak kutlanıyor.
 
İNANANLAR MİNNETTARLIĞIN VE DİNDARLIĞIN BİR GÖSTERGESİ OLARAK 48 KM YÜRÜR
 
Hacı olmak isteyenler, dilekleri kabul olanlar, şifalanıp iyileşenler ve dilekte bulunanlar ise
minnettarlığın ve dindarlığın bir göstergesi olarak törenden bir gün öncesi akşamüstü ada
merkezinden yürüyüşe başlayarak 48 km yol kat ederek sabah vakitlerinde Agia Markella
Manastırı’na varana dek yürürler. Manastır’a vardıklarında dileklerinin gerçekleşmesi,
bedensel ve ruhsal hastalıkların çözümü ve gerçekleşen dileklerine şükür için dua ederler.
Sağlık problemi yaşayanlar (felç, sakatlık, hastalık vb) kilisenin bahçesindeki beyaz
şeritlerle çizilmiş dikdörtgen alanın içine yatar. Burada papaz dua eder ve Azize
Markella’nın ikonasını bu kişilerin üzerinden geçirir. Anlatılanlara göre birçok kişi bu
seremoni sonrası şifa buluyormuş. Örneğin sakatlar yürümeye başlıyormuş.
 
ACI DOLU İÇ ÇEKİŞ VE SESSİZ ÇIĞLIKLAR
 
Yöre sakinleri Azize Markella'nın kendisine şehvet besleyen ve ensest niyetini açıklayan
öz babasıyla olan acıklı öyküsü sebebiyle tüm çocukların da koruyucusu olduğunu
belirtiyorlar. Ancak ne yazık ki her gün birçok masum çocuk dünyanın farklı
coğrafyalarında, farklı statülerde ve farklı sosya ekonomik seviyelerdeki ebeveynleri
tarafından sadece fiziksel ve cinsel değil, aynı zamanda zihinsel olarak da istismarın,
tecavüzün kurbanı oluyor. Pek çok evin kapalı kapıları ardında hoş olmayan olaylar
yaşanıyor. Küçük masum meleklerin acı dolu iç çekiş ve sessiz çığlıkları sımsıkı kapatılmış
odaların duvarlarında yankılanıyor.
BAZI ANNELER TARAFINDAN MANİPÜLE EDİLİP, BU SAPKIN VE TRAJİK OLAY ÖRTBAS
EDİLİYOR
En güvendikleri birinci derece yakınları tarafından tehdit edilerek, güç ve duygusal baskı
uygulanarak aile içi cinsel saldırıya uğrayan birçok genç ve çocuk, korkularından içlerine
kapanıyor, hayata küsüyor, utançlarını kimseye anlatamıyor. Bazen anlatsalar bile
inanılmıyor ve susturuluyorlar. “El alem duyarsa ne olur?”, “Bu duyulursa insan içine
çıkamayız”, “İtibarımız iki paralık olur”, “Kimseye bundan söz etme kızım/oğlum”, “Bu
herkesin başına gelen bir şey” denilerek mağdur çocuk, ebeveynler özellikle de anne
tarafından manipüle edilip, bu sapkın ve trajik olay örtbas ediliyor, çocuğa normalmiş gibi
gösteriliyor. Veya anne de eşi tarafından tehdit edildiği için susup, göz yumuyor, çirkin
olayın üstü kapatılıyor, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” anlayışıyla süreç devam
ediyor.
 
ÖZ BABASINDAN HAMİLE KALIP, KARDEŞİNİ DOĞURUYOR
 
“Ailede yaşanan sorunlar aile içinde kalmalıdır” mantığıyla geride kalan yaşamlarını bu
şekilde sürdürmeye devam eden kız ergenler hamile de kalabiliyor. Bu gebelikler tıbbi,
psikolojik, hukuksal ve etik bir yığın sorunu da beraberinde getiriyor. Bazen bu yasak
meyvenin doğup yaşamasına izin veriyorlar. Hamile kaldığı babası doğan çocuğun hem
babası hem de dedesi olurken, kendisinin de çocuğunun hem annesi hem de kardeşi
olmasıyla başka bir trajik durum ortaya çıkıyor. Doğan çocuk da kan bağından dolayı ya
bedensel ya da zihinsel engelli olabiliyor.
 
HİÇBİR ÇOCUĞUN BU İĞRENÇ OLAYLARI YAŞAMAMASINI DİLİYORUZ
 
Bazı bebekler bakılıp, büyütüyor, bazılarıysa o kadar şanslı olmuyor ya bir cami avlusuna
bırakılıyor ya da “duyulursa itibarları iki paralık olmasın” diye yaşam hakları elinden
alınıp, bir çöpmüşçesine çöp konteynırına atılıyor. Kimi anne çocuğunun yaşadığı mide
 
bulandırıcı durumu görmezden gelip, göz yumarken, kimi anne ise çocuğunu sapkın
eşinden veya oğlundan veya diğer aile bağı olan kişilerden korumak için durumu öğrenir
öğrenmez soluğu hemen emniyette alıyor. Tüm çocukların böyle duyarlı ve koruyucu
anneleri olmasını, babaların çocuklarını partner olarak görmemesini, hiçbir aile bağı olan
veya olmayan kişinin çocuklara şehvet duymamasını ve hiçbir çocuğun bu iğrenç olayları
yaşamamasını diliyoruz.
 
YAŞADIKLARININ YAŞATTIĞI TRAVMAYA DAHA FAZLA DAYANAMAYARAK İNTİHAR
EDİYORLAR
 
“Bu duyulursa insan içine çıkamayız” diyen anneleri tarafından susturulan ensest
mağduru çocuklar, ruhlarında fırtınalar koparken sessizliğin karanlığında kayboluyorlar.
Maruz kaldıkları durumdan kurtulmaya çalışıyor ancak korktukları için sustuklarından
veya susturulduklarından seslerini duyuramıyorlar. Ensest (aile içi cinsel saldırı) gizli
tutulmasından ötürü çözülemiyor ve bir çığ gibi çözümsüz bir biçimde büyüyerek çocukta
travmalar yaşatmaya devam ediyor. Yıllarca başlarını eğerek, itaat ediyor, katlanıyor,
bizzat ebeveynleri tarafından uygulanan baskının, güç ve şiddetin mühürlü sırrını
ruhlarında tutuyorlar. Sır ortaya çıksa bile kendini tekrar eden sahnelerden dolayı
ruhlarında açılan derin yaralarının iyileşmesi mümkün olmuyor. Yaşadıkları travma
sonucu ruhsal davranış bozuklukları ve fiziksel sağlık sorunlarıyla boğuşuyor,
iyileşebilmek için yıllarca terapi görüyorlar. Kimisi ise yaşadıklarının yaşattığı travmaya
daha fazla dayanamayarak intihar ediyor. Yıllar süren ve yetişkinlik yaşlarına kadar
istismara karşı savunmasız kaldıkları tacizin neticesi, acı sonla biten bir hayat oluyor.
 
WHO “SESSİZ SAĞLIK ACİL DURUMU” OLARAK TANIMLANIYOR
 
Dünyanın istisnasız her ülkesinde, her sosyal sınıfta görülen ve tabu sayılan ensest
konusu, BM’ye bağlı Dünya Sağlık Örgütü’nce (WHO) “sessiz sağlık acil durumu” olarak
tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre; dünya genelinde kız çocukların
yüzde 20’si, erkek çocukların da yüzde 5-10’u çocukluk döneminde cinsel istismara
maruz kalıyor. Toplumlarda en yaygın ensest türü ise öz ve üvey babanın kız çocuğuna
cinsel saldırısı. Onu erkek kardeşin kız kardeşe cinsel tecavüzü izliyor. Türkiye’den
Almanya’ya, Avustralya’dan İngiltere’ye, Polonya’dan Hindistan’a kadar dünyanın her
yerinde ensest ama gönüllü, ama gönülsüz birçok evde yaşanıyor. Herkesin bilip pek az
kimsenin konuştuğu bir ritüel olan ensest, mahrem sayıldığından aile içinde saklı
tutuluyor, gizli kalmayanları ise buz dağının yalnızca görünen bölümünü oluşturuyor. Kız
çocuklarının hamile kalması, evden kaçması, bebeği terk etmesi ile başlayan adli süreçler
kız çocuklarının yaşadığı aile içi cinsel saldırııyı biraz daha görünür kılarken, erkek
çocuklar açısından istismar çok daha zor ortaya çıkıyor.
 
TÜRKİYE’DE ENSEST ORANI YÜZDE 40
 
2017 yılında sanatçı Murat Başoğlu’nun yeğeniyle ilişkisi magazin dünyasında uzun süre
yankılanmıştı. Bu olay üzerine Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) 56 ilde
ülkedeki aile içi cinsel saldırı üzerine bir araştırma yapmıştı. Bu araştırmanın sonuçlarını
göre; Türkiye’de ensest oranı yüzde 40. Yani her 10 kişiden 4’ünde ensest var. Bu da
demek oluyor ki toplumun ciddi bir kısmı ensesti cinsellik olarak görüyor. Gaziosmanpaşa
Üniversitesi’nin konuyla ilgili bir araştırmasında ise yaşları 4 - 40 arasında değişen ensest
kurbanlarının yüzde 70’inin 18 yaş altında (yaş ortalaması kızlarda 15.3, erkeklerde 8.5),
yüzde 84’ünün kız çocuğu ya da kadın, yüzde 58’in ilkokul mezunu olduğu görülmüş. Yine
Türkiye’de yapılmış başka bir klinik çalışmanın bulgularına göre, ensest faillerinin yüzde
57’sini öz babalar, yüzde 4’ünü öz ağabeyler, yüzde 13’ünü yakın akrabalar, yüzde 26’sını
ise ikinci derece akrabalar oluşturuyor. Bu çocukların yüzde 60’ı bir yıldan fazla süre
boyunca istismar ediliyor ve her beş çocuktan yalnızca biri bu durumu ailesiyle
paylaşıyor. Mağdurların birçoğu ise bu durumu doğrudan tanımlayacak yaşta olmayan ve
yardım isteme becerileri olmayan kız ve erkek çocuklar. Ensest görülen ailelerin yüzde
67’si 3 ila 5 çocuk sahibi, ailelerin yarısında saldırgan ve kurban aynı evde yaşıyor.
Türkiye’de varlığı kabul edilen ama kimsenin yüksek sesle dile getirmeye cesaret
edemediği bir tabu olan ensest, İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Muğla, Bursa, Diyarbakır,
 
Erzurum, Kocaeli ve Anadolu kırsalındaki daha pek çok şehirdeki evde ailenin karanlık
yüzü olmaya devam ediyor.
 
CİNLER TARAFINDAN HAMİLE BIRAKILDIKLARI KONUŞULURDU
 
Eskiden Anadolu kırsalında her yıl yüzlerce kadının veya onlarca genç kız ve çocuğun
cinler tarafından hamile bırakıldığı konuşulurdu. DNA testi yaygınlaştığında içimizdeki
gerçek iblisler bir bir ortaya dökülmeye başladı. Şeytan ve tecavüzc oldukları iddia
edilen cinler meğerse çocuğun en yakını olan öz veya üvey babası, abisi veya kan bağı
olan bir akrabasıymış. Türkiye'nin yüzleşmekten ve konuşmaktan kaçındığı ensest
gerçeği, dünyadaki her toplumun da bir numaralı sorunu. Bu gerçek o kadar yakınımızda
ve o kadar da gizli ki, genellikle fark edilemiyor.
 
ABD, İNGİLTERE, AVUSTRALYA, FRANSA..
 
Ayıplanan ve yasaklanan bir ilişki olduğundan sıklığı tam olarak bilinememekle birlikte,
Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan tahminlerde milyonda 1.9-40 arasında olduğu
bildirilirken, IPSOS adlı Fransız kamuoyu araştırma şirketinin anketine göre ise, 2020’de
her 10 çocuktan biri, bir aile ferdi tarafından cinsel istismara uğramış. İngiltere’de
2019’da yapılan bir akademik çalışmada ise, Queensland Üniversitesi'ndeki araştırmacılar
tarafından Birleşik Krallık Biobank veri bankasının analizine göre 456 bin 414 kişinin
genetik bilgisine bakılmış ve 13 bin 200 kişinin “yakın akrabaların yasa dışı ensest ilişkisi”
sonucu doğduğu rapor edilmişti. Avustralya İstatistik Bürosu'na göre, çocukken cinsel
istismara uğramış 1,4 milyon Avustralyalı yetişkinden yaklaşık yüzde 85 i tanıdıkları biri,
çoğunlukla yakın bir aile üyesi veya hatta ebeveynleri tarafından istismara uğramış.
Travma ve dissosiyasyon konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından psikiyatrist
Warwick Middleton'ın araştırmasına göre, devam eden ensest istismarı Avustralyalıların
yaklaşık 700 de 1 ini etkiliyor.
“İNSAN YETİŞTİRDİĞİ MEYVENİN TADINA BAKMAZ MI” DEMİŞTİ
Çocuklara sıklıkla yabancı tehlikesi' konusunda uyarıda bulunulur ancak gerçek şu ki
cinsel saldırı mağdurlarının çoğu bir yabancıdan değil, aile içinde istismara/tecavüze
uğruyor. Kulaklarımız bu ülkede kendi öz kızına tecavüz eden babanın mahkemede "insan
yetiştirdiği meyvenin tadına bakmaz mı" diye yaptığı savunmasını da duydu maalesef.
 
KOLAYLIKLA VE GÜVENLE BAŞVURABİLECEKLERİ BİR SİSTEM KURULMALI
 
Uzmanlar aile içi cinsel saldırıya uğramış mağdurların, özellikle de çocuk ve gençlerin bu
iç acıtıcı durumu sır olmaktan çıkarmaları ve daha fazla bu çirkin durumu yaşamamaları
için neler yapılması gerektiğini konusunda şu görüşte bulunuyorlar:
“Çocukların toplumun geleceği olduğunu unutmayalım. Kötü bir geçmişe sahip olan
çocuğun geleceği ne kadar parlak olabilir? Öncelikle çocukların gelecekte korunmaları için
aile içi cinsel istismar konusundaki sessizliğin sona ermesi gerekir. Bu durumun daha en
başında ortaya çıkması için ise mağdur çocukların gereksinim duyduğunda kolaylıkla
ulaşabileceği ve güvenle başvurabilecekleri bir sistem kurulmalı.”
 
HUKUK DA BU İĞRENÇLİKLERİN ÖNÜNE GEÇMELİ
 
“Okullardaki rehber öğretmenlerin bu anlamda rolü çok büyük. Çünkü ne yazık ki bu tür
olaylar ülkemizde sıkça yaşanıyor. Rehberlik danışmanları yoklamaları sıklaştırmalı, okul
başarısı düşen, arkadaşlık ilişkileri zayıflayan, içine kapanan çocukları dikkatle izlemeli.
Anne de çocuğu iyi gözlemlemeli, çocuğunda sezdiği değişiklikleri onu ürkütmeden ve
güven sağlayarak sormalı, durumu öğrendiğinde de ‘bu aile içi mahremiyettir, tabudur’
diyerek, karanlıkta bırakmamalı, hemen gerekeni yapmalıdır. Aile içinde çocuk istismarına
karşı sessiz kalma içgüdüsü toplumumuzun temelinin bir parçası olmaktan çıkmalı. Hukuk
da bu mide bulandırıcı durumlara caydırıcı cezalar vermeli ve uygulamalı. Çünkü kaç
çocuğun istismara maruz kalmanın yarattığı utanç duygusunu yaşadığını ve kaçının daha
bundan zarar göreceğini bilmiyoruz. Hukuk bu iğrençliklerin önüne geçmedikçe daha nice
fidan da ne yazık ki solmaya ve ölmeye devam edecek.”
 
Tüm dünyada, şuanda bile onlarca, yüzlerce, binlerce çocuk aile içi cinsel saldırıya
uğruyorken, “Şükür ki tecavüze, tacize uğramadan büyümüşüz" diyebilmenin lüksünü
yaşıyor, ruhu yok eden ve gelişimi olumsuz etkileyen bu iğrenç olaya hiçbir çocuğun
maruz kalmadan büyümesini diliyoruz.
 
KUTSAL AZİZE LÜTFEN TÜM ÇOCUKLARI TÜM KÖTÜLÜKLERDEN KORU
 
Sakız adası yöre halkının tüm çocukları koruduğunu belirttiği Agia Markella’ya,
ebeveynleri tarafından istismara/tecavüze uğrayan masum çocuklar için biz de bir
istekte/dilekte bulunalım: “Kutsal ışığınızla tüm dünyayı öyle bir aydınlatın ki, yüzlerce,
binlerce, masum çocuk ve genç benzer durumları yaşamasın. Şehit olduğunuz yerden
çıkan mucizevi kutsal suyunuzu tüm dünyaya öyle bir serpin ki, hiçbir çocuk hiçbir şekilde
hiçbir kimse tarafından incitilmesin. Işığınızla o küçük meleklere sevgi ve gülümseme
vererek tüm çocukları tüm kötülüklerden koruyun.
 
Fulya OMAÇ / Sakız Adası - YUNANİSTAN
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
pub-1785681847249596 2497439732