“KUKLACIYA SÖYLEYİN, 1 MART TEZKERESİNDE YAŞANDIĞI GİBİ, KUKLANIN İPLERE DİRENÇ GÖSTERDİĞİ, SENKRONİ
Azmi Karamahmutoğlu: Çok üzücüdür ki Diyarbakır'da bir futbol karşılaşmasında bir takım nahoş olaylar yaşandı.
Amedspor ile Ankaragücü futbol takımı arasında oynanan maçta sergilenen Türk ve Türkiye düşmanlığı şımartılmış bir siyasal topluluğun nasıl da azgınlaşabileceğini göstermiştir.
Bu şımarıklık, PKK elebaşı bebek katili Abdullah Öcalan'ın taltif edilmesiyle zirveye çıkmıştır. Evet, özellikle son 6-7 haftadır bu şımartılmışlık, bu küstahlaşma zirveye çıkmış vaziyettedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’i terörist elebaşı Abdullah Öcalan'ın ayağına gönderirseniz bu siyasal topluluğu böylesine küstahlaştırır, şımartırsınız. Büyük Millet Meclisi Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran organdır.
Meclis’in de Türk Devleti'nin de saygınlığını ve kudretini aşındırmaya hiçbirimizin hakkı yok. Fakat son 6-7 haftadır yapılan uygulamalar ne yazık ki bu doğrultuda aşındırma faaliyetleri yürütüyor. 22 Ekim'de Sayın Bahçeli'nin ifade etmiş olduğu umut hakkı kavramını kullanmasıyla birlikte bir süreç tetiklendi ve siyasi partilerin kullandıkları geleneksel literatürün dışına çıkarak, onun içerisindeki jargonu değiştirerek farklı kavramlarla konuşmaya başladılar. Örneğin Milliyetçi Hareket Partisi'nin şimdiki genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli, İmralı'da yüksek güvenlikli cezaevinde tutuklu bulunan mahkumiyet cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan için mahkumiyetini tecrit diye adlandırdı.
Oysa tecrit kavramı HDP'nin, Dem Parti'nin ve PKK'nın yani bölücü, Kürtçü siyasal hareketin mensuplarını kullandığı bir kavramdır. Uyardığımız halde Sayın Bahçeli, sonraki basın toplantılarında tecrit kavramını yine kullandı. Şimdi de sanki savaşan iki devlet, iki ülke, iki ordu varmışçasına, bunların savaşı kesmesi için kullanılacak kavram olan, barışı bir devlete terör açmış bir örgütün silah bırakması teklifi için kullanıyor.
PKK terör örgütünün silah bırakması, terörden vazgeçmesi için yapılacak olan işlenecek olan fiile barış diye kavramsallaştırma yapıyor Sayın Bahçeli. Terör örgütünü de parlamentoya konuşması için davet ederseniz ve ona özgürlük isterseniz ve onun serbest bırakılmasını isterseniz, bu kavramlarla konuşursanız, size ait olmayan başkalarının kavramlarıyla konuşursanız, başkaları gibi düşünmeye başlarsınız. Onlar gibi düşündükçe de onların kavramlarıyla konuşmaya başlar.
Ve en sonunda da gelir Milliyetçi Hareket Partisi, Afyon Milletvekili Mehmet Taytak'ın demiş olduğu gibi, terörist elebaşı, bebek katili Abdullah Öcalan için, Abdullah Öcalan derken uzantısına ‘beyefendi’ diye eklersiniz. Sonrasında da gelen tepkiler üzerine ‘dilim sürçtü’ derseniz, Abdullah Öcalan bebek katilinin adının önüne arkasına herhangi bir saygı, itibarlaştırıcı bir sıfat koymak için dilin sürçmesi imkansızdır, mümkün değildir.
Bahçeli'nin sahne aldığı bu dönemde yapılan afişlerden biri de ‘barış ile herkes kazanır.’ Israr ediyor barış kavramını kullanmaya. Oysa Sayın Bahçeli bilmeli ki barışla, açılımla yapılan müzakerelerle teröristler kazanır. Çünkü müzakerelerin sonunda elde edilecek olan final hiçbir zaman terörsüzlük ya da siyasal taleplerin ortadan kalkması değildir. Yani bu açılma sonunda terörizm kazanacak, Öcalan kazanacaktır.
Sonuç budur, bu sonuç başından da bellidir ve daha önce denemiş büyük acılara, büyük maliyetlere mal olmuştur. Birinci siyasal çözüm döneminden söz ediyorum 2013-2015. Terörizmle nasıl mücadele edilmeli, mücadele edildiğinde neler oluyorsa bakacak olursak, medyaya yansımış olan bir araştırmanın sonucunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Araştırma 1968'den 2006 yılı arasını kapsıyor, 38 yıllık. Güney Asya'dan Latin Amerika'ya kadar değişik ülkelerde değişik terör örgütlerini ele almış ve 40 yıllık bir inceleme yapmış. Yapan yer, Rand Corporation. Sorulan soru, terör örgütleri neden ve nasıl sona erer? 68'den 2006'ya 38 yıllık sonuç şu. Teröristlerin zaferiyle sona ermişliğinin oranı sadece %10.
Fakat bunun beraberinde, polis istihbarat ve askeri zafer ise %47. Şimdi, terörizmin silah yoluyla zafere ulaştığı oran, o dönemki kırk yıl içerisinde terör örgütleri yönelik tarafında bu oran sadece yüzde on iken müzakerelerle nelerin verildiği, verileceği, hangi tavizlerin verileceği süreç içerisinde ortaya çıkacaktır ve bunun yürümediği, yürünmeyeceği 2013-15 arasındaki birinci çözüm sürecinde görülmüş.
Sonrasında Kars'tan Diyarbakır'a, Mardin'e kadar çok ağır bedeller ödemişizdir. 2013-15 yıllarında denenen ve Türkiye'ye büyük acılar yaşatan ve ağır tahribatlar bırakan PKK ve bölücü terör ile çözüm sürecinin o zamanlar iki tane tarafı vardı. Şimdi ise 22 Ekim 2024'te başlatılan ikinci çözüm sürecinde aynı iki taraf ve aynı aktörlerin yanına yeni bir üçüncü unsur, yeni bir aktör eklemiş.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel başkanlığını elinde tutan Sayın Devlet Bahçeli. Eski aktörlerin yanına yeni bir aktör olarak eklenen Sayın Bahçeli aradan geçen 11 haftanın sonunda 22 Ekim'de bu yana 11 haftanın sonunda artık görüyor ki Sayın Bahçeli şunu görüyor ki partisine oy vermiş olan seçmen kitlesini ikna edebilmiş değil. İkna edemiyor. Devlet Bahçeli kendi seçmenini bile yeni ihanet sürecine, ikinci çözüm sürecine ikna edemeyince, Cumhur İttifakı olarak umut hakkı çıkışıyla başlayan bu politik enkazın altında kalacaklarını görüyorlar.
Bu sebeple bir yandan da çökecek olan bir politikanın sonrasında izahını yapmak için bazı siyasal adımlar atıyorlar, bunu konuşacağız. Bunun böyle olacağı yani Türk milletine onun kaderini altüst edecek, varlığına kastedecek herhangi bir siyaseti kabul ettiremeyeceğini bilmeleri lazımdı. Fakat 22 yıllık AKP iktidarı döneminde ve 2016'dan bu yana da Cumhur İttifakı döneminde öylesine akıl almaz siyasetleri halka kabul ettirdiler ki, bunun da olabileceğini zannetmişlerdi. Bu ikinci çözüm sürecinin de, PKK'ya taviz müzakere sürecinin de gerçekleşeceğini zannetmişlerdi.
Fakat, görünen o ki, bir duvara toslandı. Sahiplerine, Batı’daki emperyalistlere hitabımızdır. Kuklacıya söyleyin, 1 Mart tezkeresinde yaşandığı gibi, kuklanın iplere direnç gösterdiği, senkronize olmadığı anlar da vardır. İşte bu an, o anlardan biridir.
Bu defa derin millet duvarına tosladınız. Bu ikinci çözüm, ihanet süreciyle birlikte derin millet duvarına tosladınız ve bunun altında bir enkaz halinde kalacaksınız. PKK-PYD terör örgütü ile müzakereye yani karşılıklı al-ver pazarlığına oturulmasına itiraz eden Türk milliyetçilerine karşı saldırgan bir tavır içine girildiğini de görüyoruz.
Türk varlığına ve Türk devletine karşı ihanet içerdiği yakın zamanda, çok yakın zamanda açığa çıkacak olan ikinci siyasal çözüm kalkışmasına itiraz eden biz Türk milliyetçileri ile fikir ve siyasal kavramlar üzerinden tartışamayan Cumhur İttifakı, yeni ihanet sürecini konuşturmamak, tartıştırmamak için sokak ağzıyla, kabadayı edalarıyla Türk milletinin fedaileri olan Türk milliyetçilerini baskılayıp sindirebileceğini sanıyor.
Bu sebeple kişiselleştirilmiş, dar bir alanda, dar gruplar arasında kavga yaratan, kavga doğuran ve bunun konuşulduğu bir gündem yaratmaya çalışıyor. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Biz bu tuzağa düşmeyeceğiz.
Biz böylesi kişiselleştirilmiş bir kavganın tarafı olmayacağız. Biz bu meseleyi, bu tartışmayı, bu kavgayı Türk milletinin menfaatlerinin, Türk varlığının karşısında olanlarla yaparız ancak. Bu kavgayı onlarla yürütürüz. Tam da bu sebeple Cumhur İttifakı'nın başlatmış olduğu bu yeni siyasal açılım ihanetine karşı duracak ve halkı bilgilendirmeye, bunun içeriği konusunda aydınlatmaya devam edeceğiz.