Gazeteler ve onlara hayat veren gazeteciler

Türk basın tarihi açısından önemli bir yere sahip olan ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün bu yıl 61. yıldönümü. 1961 yılında gazetecilerin kararlı mücadelesi ile basın çalışanlarının haklarını yasal güvenceye alan 212 Sayılı İş Kanunu’nun, 10 Ocak 1961 yılında Resmî gazetede yayınlanarak yasalaşması sonrası “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kabul edilen bu özel gün, yaşanan toplumsal olayların ve değişimlerin aynası olan ‘Gazetecilik’ mesleğini icra edenleri onurlandırmak için Türkiye’ye özgü bir kutlama günü.

Gündem Yayın: 09 Ocak 2022 - Pazar - Güncelleme: 09.01.2022 16:13:07
Editör -
Okuma Süresi: 20 dk.
Google News
61 yıl önce yürürlüğe giren ‘212 Sayılı Yasa’, gazetecilere kıdem hakkı, gazetelerin
kapanması durumunda tazminat ödenmesi, istifa eden gazeteciye kıdem tazminatı
verilmesi, maaşının peşin ödenmesi, gece çalışanlara haftada iki gün izin hakkı tanınması,
kar eden gazetelerin gazetecilere her yıl bir maaş ikramiye vermesi, maaş ödemelerinin
gecikmesinde her gün için yüzde 5 faiz uygulanması gibi pek çok önemli haklar sağladı. 
İletişim mesleklerinin en eskisi ve halkın sesi olmasının yanında, kendisine duyulan
ihtiyaç hiç bitmeyecek olan gazetecilik; haber vermenin ve haber duyurmanın ötesinde
toplumsal bilincin oluşmasında günlük hayatın vazgeçilmez bir öğesi ve araştıran,
irdeleyen, sorgulayan insanların mesleği. Fedakârlık ve sorumluluk isteyen, zor şartlarda
yapılan, toplumun bilgilendirmesi noktasında oldukça önemli bir meslek. Geçmişte olduğu
gibi bugün de yalnız Türkiye’de değil dünyanın her yerinde en zor icra edilen ancak
meslek ilkelerine bağlı kalınarak yapıldığında da en onurlu mesleklerden biri. Gazeteci,
haberleriyle gelecekte yazılacak tarihin günlük notlarını kayda düşerken; geçmişin sesi,
geleceğinse ayak izi olur..
Basın dördüncü kuvvet
Demokrasinin temel taşlarından biri olan basın için Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk,
“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç
olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir
istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir”
demiş. Tıpkı Atamızın dediği gibi kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesinde
büyük rol üstlenen basın, yasama, yürütme, yargı yanında, demokrasilerin olmazsa
olmazı ‘dördüncü kuvvet’ olarak kabul ediliyor. Yöneten ve yönetilenler arasında sağladığı
iletişim nedeniyle hayati bir misyon üstlenen basın için kullanılan ‘dördüncü kuvvet’
terimi, 1787’de İngiliz devlet adamı Edmund Burke’ün Avam Kamarası’ndaki
konuşmasında gazetecileri göstererek, “İşte orada dördüncü kuvvet oturuyor, hepsinin en
önemlisi” demesiyle literatüre girmiş. Kamuoyunu açıklama, oluşturma, iktidarı, devlet
kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerini halk adına denetleme ve eleştirme gibi son derece
önemli görevleri olan basın, etkili olduğu sahanın genişliği göz önüne alındığında bu
tanımlamayı tamamen hak ediyor. Önemli ve etkin bir denetim organı olma konumuyla
da demokrasinin temel unsurlarından biri olan basının milli birliğin sağlanmasında, hak ve
özgürlüklerin korunmasında da önemli bir rolü var.
Tarihteki ilk gazete kil tabletlere kazınan duvar gazeteleri
Yazılı materyal olarak yüzyıllardır okurlarına haber taşıyan medyanın gelişim
hareketlerine dair günümüzden geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıldığında ilk haberleşme
faaliyetlerinin antik dönemlere kadar uzandığı görülür. Tarihte bilinen ilk gazetecilik
faaliyeti M.Ö 4 bin yıllarında Mezopotamya'da başlar. Babionyalılar döneminde toplumda
yaşanan ilgi çekici olaylar ve kamu ile alakalı meseleler günü gününe vakanüvisler
(tarihçiler) tarafından kayıt altına alınırmış. Toparlanan bu haberler ise fırınlarda pişirilmiş
kili tabletlere kazınıp şehrin çeşitli bölgelerine asılırmış. Şehirde işlenen cinayetlerden
yaşanan kıtlıklara, evliliklerden siyasî ve sosyal olaylara kadar birçok önemli konu bu
tabletlerde haber olarak yer alıyormuş. Mezopotamya'da hayat bulan gazetecilik
faaliyetleri M.Ö 1750'li yıllarda Mısır'da da kendisini göstermiş. Burada kıl tabletlerin
 
yerine günlük olaylar papirüslere kaydedilmiş. İlkel de olsa gazetecilik faaliyetleri o kadar
gelişmiş ki devlet adamlarını bile etkilemiş. Öyle ki Firavun Amarsis, gazetelerin
eleştirilerine dayanamayıp kahrından ölmüş. Antik Mısır'ın en önemli firavunlarından III.
Ramses de gazetelerin hücumlarına maruz kalan isimlerden. Tarihî kayıtlar onun ve III.
Thoutmes’in bakanlarından birinin yayınlan tekzip etme çabalarını aktarır. "Tarihin
babası" olarak anılan Herodot da ‘firavunları eleştiren mizah gazetelerinin bulunduğunu
aktarır. İşte tüm bu tarihi kalıtlardan, gazetenin geçmişinin M.Ö. 1750’li yıllara kadar
gittiği anlaşılıyor.
İlk resmi gazete Antik Roma döneminde yayınlanan Açta Senatus'
Yunan site devletlerinde, yaşananlar yazıya dökülmek yerine 'agora' denilen şehir
meydanlarında, görevliler tarafından halka bildirilirmiş. Daha sonraki dönemlerde tarihî
olayların yazıldığı 'Ori' ve günlük olayların yazıldığı 'Efimerit' isimli i gazeteler yayına
başlamış. Basın kuralları bu dönemde ortaya çıkmış. Mesela Atina yasalarına göre yapılan
yayınlarda tanrılara sövülmesi yasakmış. Ahlâka, dine, site yönetimine zarar verici yayın
yapanlara da ceza verilirmiş. Eski Roma'da ise gazetecilik faaliyetini önce rahipler yapmış.
Onlar, yaşanan olayları beyaz levhalar üzerine yazarak başrahibin onayına sunmuşlar.
Ardından havadisleri tapınağın duvarlarına asarak halka duyurmuşlar. Roma
İmparatorluğu genişleyince Senato oturumlarına ait tutanaklar, Açta Senatus' adıyla
yayınlanmaya başlamış. İmparator tarafından çıkartılan bu gazete, günlük gazete olduğu
kadar bir resmi gazete kimliğine de sahipmiş. Bu gazetelerin yayın hayatına şüpheci ve
evhamlı Roma imparatorlarından Tiberus son vermiş. Sebebi ise senatoda konuşulanların
halk tarafından öğrenilmesinin sakıncalı oluşu. Anlayacağınız, tarihin tozlu sayfalarından
günümüze kadar ulaşan sansür, medya sektörünün en büyük sorunlarından biri oldu.
Acta Diurna modern gazetelerin atası
M.Ö. 59’da Sezar’ın buyruğu ile halkı ilgilendiren günlük önemli olayları kapsayan, resmi
haberlerin kaydedildiği “Acta Diurna” adıyla bildiriler yayınlanmış. Taş ya da metal
üzerine kazınarak, Roma Forumu gibi kamusal alanlardaki mesaj tahtalarına ve halkın
görebileceği şekilde kentin belli başlı yerlerindeki duvarlara asılmış. Aynı zamanda evlere
ve diğer eyaletlere gönderilmiş. Haberleri toplamak için de özel kişiler görevlendirilmiş.
Bu nedenle, Acta Diurna bugünkü modern gazetelerin atası, haberleri toplayan görevlileri
ise bugünkü muhabirlerin ilk örneği olarak sayabiliriz.
Ortaçağda haberleşme mektuplarla
Ortaçağ'da sosyal, dinî ve ekonomik sebeplere bağlı olarak gazeteler Avrupa'da
suskunluğa bürünmüş. İnsanlar haber alma ihtiyaçlarını Nouvelle A La Main denen 'haber
mektupları ile gidermeye çalışılmış. Ülkeler arası ticaret yapanlar, yaşanan savaşlar
hakkında bilgi almak isteyen devlet adamları, din ve sanat hareketlerini izleyen kilise
görevlileri ile aydınlar bu mektupların doğmasında etkili olmuş. Bu mektupların 13. yüzyıl
civarında önemli bir ticaret merkezi olan Venedik’te ‘Avvisi’ adıyla doğduğu sanılıyor. Bu
haber mektuplarının alınıp satılması bir ticaret konusu haline gelmiş.
Avvisi’ler Gazzetta denen bakırdan, en küçük Venedik parası karşılığında satıldığından,
sonraları haber toplayan ve bu haberleri yayan basın ürünlerine ‘Gazete’ denmiş.
Ticaretin gelişmesiyle birlikte mektuplar tüm Avrupa genelinde görülmeye başlamış.
Haber verme merakı olan sınırlı kişilerin yazdığı bu mektupların fiyatı oldukça yüksekmiş.
Bu sebeple okuyucu kitlesi asillerden oluşuyormuş. Hatta bu mektupları satın almak
soylular arasında prestij meselesi haline gelmiş.
Dünya’da en uzun yayın hayatına sahip gazete; “King Pao”
Avrupa gazeteleri mektuba dönüştürmüşken, Ortaçağ'da düzenli haber yapan ve gazete
niteliğinde olan yayına Çin ev sahipliği yapar. Dünyanın en uzun ömürlü gazetesi King
PAO, 911 yılında Pekin'de yayın hayatına başlar ve günümüze kadar yayınını sürdürür.
Özel görevliler tarafından çıkarılan bu gazete bir nevi saray bildirisi olma özelliği taşır. 17.
yüzyıla kadar elle yazılmış. Ayrıca  713-734 yılları arasında Tang Hanedanı döneminde
imparatorun iletmek istediği bilgilerin devlet memurlarına ulaşması için “Kai Yuan Za Bao”
adlı saray genelgesi dağıtılmış. Bu gazete bilinen ilk resmi gazete...
 
Matbaanın icadı basın-yayın tarihi için dönüm noktası
Çağdaş anlamda gazete, XV. yüzyılda 1450 yılında Johann Gutenberg’in matbaayı icat
etmesi ile birlikte teknik anlamda çağ atlayarak ve bugünkü anlamını kazanmaya başlar.
Bu dönemde, Avrupa’da yaşanan savaş haberlerine yer veren pek çok kısa süreli
yayınlanan gazeteler ortaya çıkar. Basın-yayın tarihi için dönüm noktası olan matbaanın
icadı gazetelerin daha çabuk ve daha çok sayıda yayınlanmasını sağlar. Böylece
gazeteler, asil ve aydınlar dışında daha geniş kesimlere hitap etmeye başlar. Yayınların
kamuoyu oluşturma gücü artar. Bu durum bazı yöneticilerin dikkatini çeker. 1500'lü
yıllarda gazeteler ilk 'sansür' denebilecek denetimlere maruz kalır. Ancak bu denetimler
gazetelere olan ilgiyi etkilemez.
Aller Fürnenmen und Gedenckwürdiden Historie
Çağdaş anlamda, dünyada kâğıt üzerine basılan ilk gazetenin Johann Carolus’un 1605
yılında yayınladığı, “Aller Fürnenmen und Gedenckwürdiden Historie”. Bugünkü anlayışa
uygun ilk gazete ise 1609 yılında  Strasbourg 'da yine Johan Carolus tarafından  haftalık
olarak Almanca yayınlanan 'Avisa, Relation oder Zeitung' olur. Yayın, genel olarak dış
politika ve savaşlarla ilgili haberleri herhangi bir tahlil ve analize tabi tutmadan verir.
Almanya'nın ardından gazeteler zamanla İngiltere, Fransa, İtalyan ve Hollanda'da
yayımlanmaya başlar. 17. yüzyılda dergiler de kendisini göstermeye başlar. Dergi
niteliğinde ilk edebî ve ilmî gazete, 1665 yılında Paris'te yayımlanır. Journal des Savants
adını taşıyan yayında, haberler daha geniş ve ayrıntılı bir şekilde sayfalarda yer bulur. Peş
peşe yayın hayatına başlayan gazeteler, kısa sürede insan hayatının bir parçası haline
gelir. Okur sayısı her geçen gün artar. 1691 yılından itibaren ulaşım ve posta imkânlarının
gelişmesiyle haftada iki ya da bir kez çıkan gazeteler günlük yayımlanmaya başlar. İlk
sürekli günlük gazeteler, 11 Mart 1702'de Elizabeth Mallet tarafından tek sayfa olarak
yayımlanır. Adı "The Daily Courant'tır. 1735 yılın, kadar yayınını sürdüren gazetenin
özelliği, dış basından aldığı haberleri hiç yorum yapmadan yayımlaması. Amerika’da ise
düzenli olarak yayınlanan ilk gazete ancak 1704’de neşre başlamış. Boston Posta Müdürü
olan İngiliz asıllı John Campbell tarafından kurulan gazete, 1776 yılına kadar yayınına
devam etmiş.
“Takvim-i Vekâyi”; ilk resmi gazete
Avrupa 17. yüzyılın başlarında gazete ile tanışmışken bizim gazete ile tanışmamız ancak
18.yy’ın sonlarına doğru oldu. Osmanlı topraklarında basılan ilk gazeteler,
yabancılar tarafından, Batılı devletlerin propagandasını yapmak amacıyla yabancı dilde
çıkarılıyordu. Bunların ilki Fransız büyükelçiliğinde, elçilik tarafından 1795 yılında
yayınlanan Bulletin des Nouvelles’. Bu girişimlerin ardından, ilk Türkçe gazete, Mısır Valisi
Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından “Vakayi-i Mısriyye” adıyla çıkartılmış. Basımı 1828’de
başlayan bu gazete yarısı Türkçe yarısı Arapça olarak yalnız orada yaşayan halka
dağıtılırmış. Bu nedenledir ki Osmanlı’nın ilk resmi gazetesi, 1831 yılında II. Mahmud
devrinde çıkarılan “Takvim-i Vekayi” olarak geçer. “Takvim-i Vekâyi”; Orta Avrupa’da ilk
gazetelerin yayımlanışından 200 yılı aşkın bir süre sonra, ilk başlarda haftalık olarak
yayımlandı. Kısa zaman içerisinde yalnızca resmi tebliğ yayınlayan bir gazete olmaktan
çıkmış halk arasında yaygınlaşmış.
Türkiye’nin ilk özel gazetesi Ceride-i Havadis
Dokuz yıl sonra Ceride-i Havadis yayımlandı. “Gazete” yerine “ceride” sözcüğünün
kullanıldığı o günlerde bu yayın, bir İngiliz vatandaşı olan William Churchill tarafından
kurulsa da, “Türkiye’nin ilk özel gazetesi” oldu. Devlete ait değildi ama ondan maddi
destek görüyordu. Bundan yaklaşık 30 yıl sonra da 1860’da “düşünce özgürlüğü
insan doğasının bir parçasıdır” düsturuyla, Agâh Efendi tarafından Türk
gazeteciliğinin olduğu kadar, Türk modernleşmesinin, fikir dünyasının, edebiyatın,
filolojinin önemli bir ismi olan İbrahim Şinasi’nin katkısıyla, yayın hayatına başlayan
Tercüman-ı Ahvâl ise Osmanlı Devleti’nde bir Türk vatandaşının çıkardığı ilk özel Türkçe
gazete olarak tarihe geçti. Tasvir-i Efkâr, önce Şinasi’nin, daha sonra Namık Kemal’in
yönetiminde Türk gazeteciliği için gerçek bir okul olmuş. Ardından her geçen gün yeni
 
gazeteler yayın hayatına başlar. Rûznâme-i Cerîde-i Havadis', Tasvir-i Efkâr, İkdam,
Sabah, Yeni Tasvir-i Efkâr, Servet-i Fünûn… 1876-1908 yılları arasındaki istibdat
döneminde, basın siyasetten uzaklaşır, Osmanlı'daki ticari ve sınai gelişmeleri aktarmakla
yetinir. Sultan II. Abdulhamid'in döneminde (1876-1908) basına uygulanan sıkı sansür
yüzünden gazetelerin sayısında azalma olmuş.
Mustafa Kemal Sivas'ta İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına ön ayak olur
II. Meşrutiyet'le (1908) birlikte gazetecilik büyük ölçüde canlanmış. 1908-09 yıllarında
ülkede yayımlanan günlük gazetelerin sayısı 200'u aşmış. Ama İttihat ve Terakki'nin
yönetime el koyduğu 1913'ten sonra uyguladığı baskılar yüzünden gazete sayısı yeniden
hızla düşmüş. Kurtuluş Savaşı öncesi ve savaş döneminde İstanbul'da çıkan gazeteler
ikiye ayrılnış. Peyam-i Sabah, Alemdar, İstanbul gazeteleri padişahı desteklerken, Akşam
Vakit, Yeni gün, İleri ise Ankara hükümetinin yanında yer almış. Mustafa Kemal bu
dönemde ilk olarak Sivas'ta İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına ön ayak olmuş. Bu
gazete daha sonra yayımını Ankara'da Hakimiyet-i Milliye adıyla sürdürür. Cumhuriyetin
ilanından sonra, bazı engellere rağmen Türk gazeteciliği adına çok önemli adımlar atılmış,
yıllar içinde Avrupa standartlarında gazeteler çıkmaya başlamış. Cumhuriyet, Hürriyet,
Vatan, Sabah, Yeni İstanbul, Akşam, Tercüman, Posta, Milliyet, Star, Güneş, Yeni Asır,
Türkiye, Habertürk, Radikal, Sözcü, Yeni Şafak gibi birçok gazete yayın hayatına başlamış
Bazıları günümüze kadar gelemedi, kapandı. Bazıları ise el değiştirip, okurlarına haber
iletmeye devam etti.
Dumanla haberleşmeden internete
Gelişerek ve kendine yeni görevler yükleyerek günümüze kadar gelip, hâlâ güncel haber
ve önemli bilgileriyle kültürümüzde ki yerini korumaya çalışan gazeteler ve medya
dünyası bu günlere gelene dek oldukça zorlu süreçlerden geçti. Haberleşme ilk zamanlar
duman, ateş, ses, söz, ulak, güvercin, seyyah aracılığı ile yazının icadından sonra ise
haber mektupları, el ilanları ve nihayetinde matbaanın icadıyla da kağıtla buluşarak
gazeteler aracılığı ile ulaştırılıyordu. Günümüze gelindiğinde ise internet kullanımının
yaygınlaşmasıyla internet haberciliği ve internet televizyonculuğu tüm dünyada olduğu
gibi Türkiye’de de yaygınlaşarak medya sektöründe yerini aldı. Gelişen teknolojik
imkânlar bilgiye ulaşmada hız olgusunu daha da güçlendirince internetle birlikte giderek
sanal ortama aktarılan gazeteler, baskı sayılarını azaltmakla birlikte sanal ortam yoluyla
her noktaya ulaşabildiklerinden okuyucu sayılarını da artırdı.
Bugünkü konumuna gelmesi kolay olmamış
Gazetecilik mesleği bugünkü konumuna gelene kadar da zorlu aşamalardan geçmiş. İlk
başlarda yalnızca devletin aldığı yeni kararları ya da yürürlüğe girmiş kanunları halka
iletmek ya da hatırlatmak amacıyla küçük el ilanları şeklinde hazırlanan gazeteler,
ticaretin gelişmesiyle birlikte genellikle ticari etkinliklerin duyurulduğu el ilanları şeklini
almış. Ancak, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da bir takım siyasi olayların gelişmesi
devrinde yalnızca ticari olayları duyuran küçük ilanlar olmanın ötesinde toplumsal olayları
içerip bunları halka aktaran ve hatta hükümeti eleştiren bir meta haline gelmiş. Bundan
sonra gelişimini sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelere uydurarak son derece etkin
bir kuvvet haline gelen gazeteciliğin bugünkü konumuna gelmesi sanıldığı kadar kolay
olmamış.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Basın Müzesi
İstanbul’da bir müze var ki adeta “Türk basın tarihinin belleği” niteliğinde. Geçmişten
günümüze basında kullanılmış birçok objeye ev sahipliği yapan Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti (TGC) Basın Müzesi,  bir yandan basına emeği geçmiş kişilerin anı eşyalarını,
fotoğraflarını, yağlı boya tablolarını, hatta hobilerini sergilerken bir yandan da basın
teknolojisi ve teknoloji ile üretilen eserleri bünyesinde barındırıyor. Basın emekçisi
herkesin görüp gezmesi gereken, nereden nereye gelmişizi barındırdığı objelerle gözler
önüne süren müze, II. Abdülhamit döneminde Sansür Heyeti tarafından kullanılmış
olması açısından da ilginç.
 
Basın tarihinin ilk basamaklarını anlatan belgeler ve gazeteler
Basın Müzesi, basın teknolojisinin başlangıçtan günümüze değişimini gözler önüne
seriyor. Müzede, dönemin çeşitli gravürlerine ve tarihçesine bakılarak Türkiye’deki ilk
basım olayı olarak bilinen 1729’da İbrahim Müteferrika’nın kurmuş olduğu matbaanın
maketi ve bastığı örnekler, taşbaskı, düz baskı makinesi, rotatif, giyotin ve çeşitli
dönemleri yansıtan baskı makineleri yer alıyor. Diğer odalarda ise Türk gazetecilik
tarihinin başlangıcı olan 1828 tarihli Vakayi-i Mısriye gazetesi ile basın tarihinin ilk
basamaklarını anlatan belgeler ve gazeteler, 2. Meşrutiyet’le birlikte gerçekleşen basın
patlaması, Meclisin açılışı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Latin harflerine geçiş ve
günümüze kadar ki süreci içeren belgeler, fotoğraflar da bulunuyor. 6 Nisan 1909’da
Galata Köprüsü üzerinde katledilen ilk gazeteciden günümüze kadar öldürülen
gazetecilerin fotoğrafları, “Öldürülen Gazeteciler” bölümünde yer alıyor.
 
Gazete ve dergilerin koleksiyonları Uzmanlık Kütüphanesi’nde
Müzenin üçüncü katında, uzmanlık kütüphanesi yer alıyor. Kütüphanede gazeteciler
tarafından bağışlanmış 25 bin kitap, 1923’ten bu yana basılı, mikrofilm ve cd-dvd olarak
gazete ve dergilerin koleksiyonları bulunuyor. Ayrıca, Osmanlıca gazete ve dergi örnekleri
de kütüphane koleksiyonunda yer alıyor. Müzede ayrıca Nezih Demirkent Konferans
Salonu ve Cep Tiyatrosu da bulunuyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi,
müzecilik açısından taşıdığı bu niteliklerin yanı sıra kültür ve sanat etkinlikleriyle de
dikkat çekiyor. Müzenin ikinci katında bulunan Cevat Fehmi Başkut Sanat Galerisi’nde altı
ayrı salonda sergi yapılabiliyor.
Eskiden ‘Sansür’ binasıydı
Basın Müzesi, 1865 yılında dönemin Maarif Nazırı Safvet Paşa tarafından İtalyan Mimar G.
Fosetti’ye Neo Klasik tarzda yaptırılır. Maarif-i Umumiye Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı)
ve İstanbul Darülfünunu hizmetlerinde kullanılan bina II. Abdülhamit döneminde Sansür
Heyeti tarafından kullanılmış ve 1908 yılında Şehrülemaneti’ne (İstanbul Belediyesi)
devredilmiş. Görkemli tarihi bina, Nezih Demirkent’in başkanlığındaki Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Yönetim Kurulu ile İstanbul Belediye Başkanı Abdullah Tırtıl arasında yapılan
anlaşmayla 1983 yılında Cemiyet’e tahsis edilmiş 1984-1988 yılları arasında restore
edilen bina 9 Mayıs 1988 tarihinde Basın Müzesi olarak hizmete açılmış.
Gazeteler ve onlara hayat veren gazeteciler
Gazetecilik mesleği iletişim mesleklerinin en eskisi olmanın yanında, kendisine duyulan
ihtiyaç hiç bitmeyecek olan mesleklerden birisi. Çünkü gazetecilik, özellikle demokratik
toplumlarda yurttaşların doğru kararlar verebilmeleri için gerekli olan enformasyonu,
haberi sağlayan bir meslek. Doğru haber verme, tarafsızlık, objektiflik, özel hayata ve
kişilik haklarına saygı, basın ve basın çalışanları için yol gösterici değerler.
Günümüzde iletişim teknolojisinde yaşanan hızlı gelişmeler haberin insanlara ulaşma
hızını artırsa da gazetecilerin habere ulaşma ve haber yapmada yaşadığı zorlukları
değiştirmedi. Gazeteler ve onlara hayat veren gazeteciler uzun zamandır birçok zorlukla
mücadele halinde. Yayınlarına yeteri desteği göremeyen, reklam alamayan birçok gazete
kapanırken, birçoğu da tiraj küçülttü. Günümüzde İşsiz kalan ve cezaevinde yatan birçok
gazeteci var. Bir de çok zor koşullarda oto sansüre karşı gazetecilik yapmaya çalışan
meslektaşlarımız var.
“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır” diyen ulu
önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyor, dördüncü kuvvet olarak özgür,
demokratik ve modern toplumların en önemli yapı taşlarından biri, kamuoyunun vicdanı
ve sesi olan, mesai kavramı gözetmeksizin görev yapan tüm basın emekçisi
meslektaşların ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutluyor, hak ettikleri hayat
standardına, ekonomik ve sosyal imkanlara kavuşmalarını diliyorum.
Fulya OMAÇ / İzmir
Fotolar: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Basın Müzesi’nden kareler
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.