BİN TANRI’NIN ŞEHRİ HATTUŞA’DA KAT KAT TARİH, KAT KAT MEDENİYET

UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Hattuşa, Müzeler Haftası’nda toprağın altından gün yüzüne çıkan mirası ve gökyüzü altındaki açık hava müzesi atmosferiyle, ziyaretçilerini tarihin büyülü izlerini keşfetmeye davet ediyor.

Turizm Yayın: 19 May 2025 - Monday - Güncelleme: 19.05.2025 21:07:00
Editör -
Okuma Süresi: 19 dk.
Google News
Her taşın bir hikayesi vardır kimi çoktan unutulmuş, kimi ise hatırlanacağı günü bekler. Müzeler
Haftası kapsamında kültürel farkındalığın yükseldiği bu özel günlerde, yalnızca vitrinlerde sergilenen
eserler değil, toprağın altından gün yüzüne çıkarılmış antik kentler de geçmişin sesi olarak tarih ve
kültür meraklılarını karşılıyor. Bu seslerin en güçlülerinden biri ise, Anadolu'nun tam kalbinde, sessiz
ama görkemli bir şekilde varlığını sürdüren Hitit İmparatorluğu’na yaklaşık 450 yıl başkentlik yapmış
Hattuşaş’tan yükseliyor.
18 MAYIS’TA TÜM MÜZELER VE ÖREN YERLERİ ÜCRETSİZ
Her yıl 18-24 Mayıs tarihlerinde kutlanan Müzeler Haftası’nda, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı
tüm müze ve ören yerleri 18 Mayıs Dünya Müzeler Günü’nde ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek.
Kültürel mirası koruma ve topluma tanıtma amacıyla düzenlenen bu özel hafta, geçmişin izlerini
bugünün adımlarıyla takip etme fırsatı sunuyor. Bu kapsamda, kralların izlerini taşıyan ve birçok
medeniyete ev sahipliği yapmış Hattuşa, ziyaretçilerini binlerce yıl öncesine uzanan unutulmaz bir
yolculuğa davet ediyor.
DÜNYA TARİHİ İÇİN DE BÜYÜK BİR DEĞER
Çorum’un Boğazkale ilçesindeki Budaközü Vadisi’nin yamacına kurulmuş olan Hattuşaş, 7 kilometre
uzunluğundaki surlarla çevrilmiş ve yaklaşık 2 kilometrekarelik 184 hektarlık bir alanı kaplıyor.
“UNESCO Dünya Kültür Mirası” ve "Dünya Belleği" Listesi’nde bulunmasıyla da her yıl binlerce yerli ve
yabancı turisti ağırlıyor. Tarihte önemli izler bırakmış bu kadim kent, Türkiye ve dünya tarihi için
büyük bir değer taşıyor. MÖ 1650 ile MÖ 1200 yılları arasında güçlü merkezi yönetimi ve askeri
yapısıyla bölgeye hükmeden Hint-Avrupa kökenli Hititler, burayı kültürlerinin, medeniyetlerinin ve
askeri güçlerinin merkezi haline getirmişler.
BARIŞIN BAŞLADIĞI, KADEŞ ANTLAŞMASI’NIN DOĞDUĞU KENT
Tabletlerde “Bin Tanrılı şehir” olarak söz edilen Hattuşaş’ı diğer antik kentlerden farklı kılan önemli
bir başka özelliği de dünyanın ilk yazılı barış antlaşmasının burada imzalanmış olması. MÖ 1286 yılına
tarihlenen bu antlaşma, Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. II. Muwatalli arasında yapılan ve
savaşın sonlandırılmasını amaçlayan Kadeş Antlaşması. Dünyadaki birçok uluslararası ilişkilerin
temelini atan bir metin olan bu anlaşma, sadece savaşın sonunu değil, aynı zamanda iki halkın
kültürleri arasında köprü kuran bir barışın simgesi. Tarihteki en eski barış metni olarak kabul edilen
belgenin Hattuşa (Boğazköy) kazılarında bulunan kil tablet versiyonu İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde,
günümüzde yapılan bir kopyası ise Birleşmiş Milletler binasında barışın sembolü olarak sergileniyor.
Hattuşa, Kadeş Antlaşması’na ev sahipliği yapan kent olması nedeniyle tarihsel olduğu kadar
diplomatik bir değere de sahip.
HATTUŞAŞ’TA FARKLI DÖNEMLERDE ÜST ÜSTE KURULMUŞ 5 UYGARLIK
MÖ III. binyıldan itibaren yerleşim gördüğü bilinen Hattuşaş, uzun yıllar boyunca tarihin tozlu
sayfalarında unutulmuş, toprak altında kaybolmuşken, 1834 yılında Fransız Arkeolog Charles Texier
tarafından keşfedilmiş. 1893-1894 yıllarında başlayan kazılarla birlikte, bölgenin yalnızca tek bir
medeniyete değil, farklı dönemlerde üst üste kurulmuş birçok uygarlığa ev sahipliği yaptığı ortaya
çıkarılmış. Yapılan çalışmalar sonucunda beş ayrı kültür katmanı tespit edilmiş. Bu katmanlarda, her
biri farklı bir çağın, inancın, yaşam biçiminin ve düşünce dünyasının yansıması olan Hatti, Asur, Hitit,
Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerine ait izler bir arada gün yüzüne çıkarılmış. Arkeologlar Hititler
 
dönemine ait önemli bir bulguya 1906 kazısında ulaşmışlar. Bu kazıda çivi yazısı ile yazılmış büyük bir
Hitit arşivi bulmuşlar.
GÖRKEMLİ YAPILAR VE KALINTILAR
Anadolu’nun en eski miraslarından Hattuşa’da geçmişin derinliklerinden günümüze ulaşan ve büyük
çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan önemli kalıntılar arasında tapınaklar, anıtsal
kapılar, kraliyet yapıları ve surlar bulunuyor. Büyükkale Saray Kompleksi, Fırtına Tanrısı Teşup ile
Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na adanmış olan Büyük Tapınak, Hititler’e ait en uzun hiyeroglif yazıyı
içeren ve kısmen silinmiş durumdaki Nişantepe Yazıtı, Yerkapı Tüneli, nefrit bloğu yeşil renkli Monolit
Taşı, Aslanlı Kapı, Sfenksli Kapı gibi anıtsal kapılar, kale kalıntıları, surların aslına uygun olarak yeniden
yapılan bölümü ve devasa boyutlardaki tahıl ambarları dikkat çeken kalıntılar arasında yer alıyor. Hitit
Uygarlığı’nın görkemli ve güçlü dönemlerine tanıklık eden antik kentten çıkarılan 30 bini aşkın çivi
yazılı tablet, çanak çömlek ve çok daha fazlası da Hattuşa Ören Yeri’nin yakınında hizmet veren
Boğazköy Müzesi’nde sergileniyor.
KAZILAR 132 YILDIR DEVAM EDİYOR
8 bin yıllık geçmişe sahip Hattuşa Antik Kenti'nde 132 yıl önce başlayan ve bugün Alman Arkeoloji
Enstitüsü’nden Prof. Dr. Andreas Schachner başkanlığında hala devam eden arkeolojik kazılar,
yalnızca toprağın altındaki gizemleri değil, insanlık belleğini de yeniden şekillendiriyor. Son bulgular
ise Hititlerin diplomasi, hukuk ve din anlayışı hakkında önemli ipuçları sunuyor. Arkeologlar,
Hattuşaş’ta yapılan çalışmaların yıllarca devam edeceğini ve her yeni keşfin geçmişi yeniden
sorgulamamıza yol açabileceğini belirtiyor.
AŞAĞI VE YUKARI ŞEHİR OLMAK ÜZERE İKİ GENİŞ ALANDAN OLUŞUYOR
Tam anlamıyla bir açık hava müzesi olan Hattuşa, gelişmiş kent yapılarıyla antik dünyanın en önemli
merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor. Şehrin en eski surlarından olan poternli sur kenti kuzeyde
Aşağı Şehir ve güneyde Yukarı Şehir olmak üzere iki geniş alana ayırıyor. Bu iki bölge, şehri farklı
dönemlere ve işlevlere ait alanlarla tanımlıyor. Aşağı Şehir, Büyükkale Kral Sarayı ile ova düzlüğü
arasında konumlanmış ve tarihsel olarak Hititlerden önce, MÖ 3. binyılda yerli halk Hattiler’in,
ardından ise MÖ II. binin başlarında Asur Ticaret Kolonisi’nin yerleştiği bölge olarak öne çıkıyor. Bu
alan, özellikle sivil yaşamın merkezine ev sahipliği yapıyor.
HATTUŞA’NIN EN BÜYÜK KUTSAL YAPISI; BÜYÜK TAPINAK
Aşağı Şehir’deki en önemli yapılar arasında ise Hattuşa’nın en büyük kutsal yapısı olan Büyük Tapınak
yer alıyor. Antik kentte yapılan dini ritüellerin gerçekleştirildiği bu tapınak, Hitit dininin merkezi alanı
olarak geniş avluları ve kutsal alanlarıyla dikkat çekiyor. İki kült odasından oluşan tapınağın Hattı
ülkesinin en önemli tanrıları olan Fırtına Tanrısı Teşup ile Güneş Tanrıçası Arinna'ya adandığı
düşünülüyor. Tapınağın güney ucundaki küçük bir odada bulunan bölgeye özel bir taş çeşidi olan
koyu yeşil renkli 69 cm’lik nefrit bloğu Monolit Taşı, yapının görkemine ayrı bir anlam katıyor. Yerel
halk tarafından “dilek taş” diye nitelenen küp şeklindeki yekpare yeşil taşın dini bir kullanımı veya
amacı olduğu varsayılıyor.
BÜYÜK BÖLÜMÜ TAPINAK VE KUTSAL ALANLARDAN OLUŞAN YUKARI ŞEHİR
Anadolu'da bin tanrılı bir dünya olan Hattuşa'nın Yukarı Şehir bölgesi ise etkileyici yapıları ve tarihi
dokusuyla dikkat çekiyor. Eğimli bir araziye yayılan bölgenin büyük bölümü tapınak ve kutsal
alanlardan oluşuyor. “Tapınak Mahallesi” olarak bilinen bölgesiyle öne çıkan alanda, Hitit ve Hurri
panteonunun tanrılarına adanmış pek çok tapınak yer alıyor. Hititler fethettikleri bölgelerin tanrılarını
kendi tanrılarının arasına dahil ettiklerinden geniş bir tanrılar topluluğuna sahip olmuşlar. Bu
tanrıların arasında Hatti, Luvi, Pala, Sümer, Hurri, Asur, Babil ve Eski Hint kökenli tanrılar yer alıyor.
Hattuşa’da bugüne kadar 31 yapı, tapınak olarak tanımlanmış. Burada bulanan tapınaklarda
seramikler, silahlar, yazılı belgeler, aletler ve kült objeleri bulunmuş.
 
ASLANLI KAPI, ANTİK KENTİN SİMGELERİNDEN BİRİ
Güneyde, beş kapıdan oluşan büyük bir surla çevrili olan bu bölge, antik kentin dini ve kültürel
önemini gözler önüne seriyor. Yukarı Şehir'in merkezindeki kayalık tepeler üzerine yerleştirilmiş
etkileyici sur kalıntıları, Hitit kaya işçiliğinin karmaşıklığına tanıklık ederken, kentin en yüksek
noktasında kaledeki savunma yapılarından Bastion ile “Sfenksli Kapı” yer alıyor. Güney surunun doğu
ve batı ucunda ise karşılıklı kentin en büyük ve en görkemli kapılarından olan “Kral Kapısı” ile "Aslanlı
Kapı" konumlanmış. Hititlerin ustalıklı taş işçiliğinin çarpıcı örneklerinden biri olan Aslanlı Kapı,
Hattuşa’nın simgelerinden biri. Girişinde yer alan iki anıtsal aslan heykeli, hem kentin savunma
gücünü hem de Hitit sanatının zarafetini yansıtıyor. Kenti kötülüklerden koruyan kükrer durumdaki
aslan kabartmalarından sağ taraftaki heykel orijinal, soldakinin ise kafa kısmı replika.
HİTİT KRALLARININ GÖZ DOLDURAN GİRİŞİ: KRAL KAPISI
Her detayıyla geçmişe ışık tutan antik kentin doğu surlarında iki kule arasında yer alan Kral Kapısı,
adını üzerinde bulunan silahlı bir savaşçı kabartmasından alıyor. Dönemin Hitit hükümdarları
tarafından kullanılan bu ihtişamlı giriş kapısı, uygarlığın en büyük ve en görkemli kapılarından biri.
HİTİTLERİN GİZEMLİ GEÇİDİ: YERKAPI
Antik dünyanın en dikkat çekici savunma ve geçiş sistemlerinden olan Yerkapı (kentin kuşatılması
durumunda halkın gizlice şehir dışına çıkış kapısı), şehrin simgesel tacı olarak anılıyor. Güney
surlarında bulunan bu anıtsal yapı, hemen altındaki 70 metrelik taş bir tünel olan potern’i ile dikkat
çekiyor. Döneminin mühendislik harikası olarak kabul edilen Yerkapı, hem düşmanlara karşı savunma
hem de ritüel geçit törenlerinde kullanıldığı düşünülen çok yönlü bir yapı özelliği taşıyor. Taşlarına kök
boya ile çizildiği tahmin edilen 249 simgenin yer aldığı bu tünelden geçilerek Hattuşa’nın görkemli
surlarının dışına çıkılıyor. Buradan da Yerkapı’yı çevreleyen ve yüksekliği 35 metreye ulaşan Mısır
piramitlerini andıran taş döşeli eğimli toprak yığının etrafından dolaşılarak 88 basamaklı taş merdiven
çıkılarak Sfenksli Kapı’ya varılıyor. Arkeologlar yapının hem stratejik hem de sembolik bir öneme sahip
olduğunu belirtiyor.
SFENKSLİ KAPI: HATTUŞA’NIN KANATLI MUHAFIZLARI
Yerkapı’daki toprak yığma setin ortasında yer alan Sfenksli Kapı, mitolojik figürleriyle Hattuşa’nın en
etkileyici geçitlerinden biri. Aslanlı Kapı ve Kral Kapı’dan farklı olarak iki kule arasında değil,
kulelerden birinin içinden geçerek ulaşılıyor. Sfenksler büyük kanatları, yukarı kalkık kuyruklarıyla üç
boyutlu olarak biçimlendirilmiş ve bu kapının iki yanına yerleştirilmiş. Zamanla zarar gören heykeller,
bir süre İstanbul ve Berlin’de sergilendikten sonra 2011 yılında Boğazköy Müzesi’ne getirilmiş,
yerlerine ise kopyaları konulmuş.
NİŞANTAŞ: HİTİT İMPARATORLUĞU’NDAN GÜNÜMÜZE ULAŞAN EN UZUN HİYEROGLİF YAZITI
Hattuşaş’ın önemli yapılarından biri olan Nişantaş, Hitit İmparatorluğu’ndan kalan en uzun hiyeroglif
yazıtına ev sahipliği yapıyor. 8,5 metre uzunluğunda ve 11 satırdan oluşan yazıt, büyük bir kaya
yüzeyine işlenmiş. Zaman içinde tahrip olmuş olsa da yapılan çalışmalarla yazıtın içeriği kısmen
çözülebilmiş ve önemli bilgiler gün yüzüne çıkmış. Özellikle Hitit Kralı II. Şuppiluliuma’nın başarılarını
anlatan metinleriyle tanınan yazıt, dönemin diplomasi ve devlet yapısına ışık tutuyor. Nişantaş,
yazıtıyla olduğu kadar çevresindeki büyük yapılarla da dikkat çekiyor. Yazıtın bulunduğu kaya yüzeyi,
bölgedeki diğer anıtsal yapılarla birlikte Hititlerin mimari ve sanatsal gücünü yansıtan önemli bir
arkeolojik alanı oluşturuyor.
HİTİTLERİN YÖNETİM MERKEZİ BÜYÜKKALE
Hattuşa’nın en yüksek noktasında şehre ve kuzeydeki ovaya tamamen hakim durumda konumlanan
Büyükkale, hem savunma amaçlı bir kale hem de kralın yönetim merkezi olarak kullanılmış.
Çevresindeki Kral Sarayları Bölgesi, idari yapılar ve dini alanlarıyla Hitit yönetim sisteminin kalbini
oluşturuyor. Yapılan kazılarda çok sayıda çivi yazılı tablet de bulunan alanda en eski yerleşim izleri İlk
Tunç Çağı’na dayanıyor. Büyükkale’de kapılarla birbirinden ayrılan avlular, depolar, arşiv odaları, özel
 
yaşama ait yapılar kutsal yapılar ve kabul töreni salonu bulunuyor. Alanda yapılan kazılarda pek çok
tarihi belge, mühür ve yazıt gün yüzüne çıkarılmış, bu buluntuların önemli bir bölümü Boğazköy
Müzesi’nde sergileniyor.
YAZILIKAYA: TANRILARIN KAYAYA KAZINDIĞI KUTSAL MEKAN
Hattuşa’nın 2 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Yazılıkaya, Hititlerin inanç sistemine ve sanatına ışık
tutan, panteonun en büyük açık hava tapınağı. Büyük bir yapı kompleksiyle çevresinden ayrılan bu
alan, anıtsal giriş kapısı, avlu ve kutsal kaya odalarıyla ziyaretçilerini binlerce yıl öncesine götürüyor.
Alanda kayaların üzerinde özenle işlenmiş 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü
yaratıklardan oluşan mitolojik figürler bulunuyor. Arkeologların açıklamalarına göre tapınağın
merkezini oluşturan A Odası, Hititlerin Purulliya adını verdikleri ilk bahar bayramlarında ritüellerini
yaptıkları tören alanıymış. Sağ duvarda tanrıçalar, solda ise tanrılar betimlenmiş. Kabartmaların
yanında her tanrının ismi Luvice hiyerogliflerle yazılmış. A Odası’nın sonunda, Fırtına Tanrısı Teşup ile
Güneş Tanrıçası Hepat karşılıklı şekilde tasvir edilmiş. Ana sahnenin karşısında ise tapınağa bugünkü
şeklini veren IV. Tudhaliya’nın büyük kabartması bulunuyor. Yazılıkaya’daki tanrıların adlarının,
Hititçeden ziyade Hurri kökenli olması, dönemin kültürel etkileşimini de gözler önüne seriyor.
YERALTI DÜNYASINA AİT FİGÜRLERLE DİKKAT ÇEKİYOR
Tapınağın B Odası, dar bir geçitten ulaşılan daha küçük ama anlamca yoğun bir alan. MÖ 13. yüzyılın
sonlarında, IV. Tudhaliya’nın oğlu II. Şuppiluliuma tarafından babasının anısına yaptırıldığı
düşünülüyor. Kabartmaları daha iyi korunmuş olan bu oda, yeraltı dünyasına ait figürlerle dikkat
çekiyor. 12 yeraltı tanrısı; sivri külahları, kısa etekleri ve omuzlarındaki orak biçimli kılıçlarıyla
betimlenmiş. Onların karşısında yer alan, dört aslan kabzasına sahip dev kılıç kabartmasının ise yeraltı
tanrısı Nergal’i simgelediği düşünülüyor. B Odası'nda ayrıca Kral IV. Tudhaliya’ya ait isim kartuşu ve
onu koruyan Tanrı Şarruma'nın kabartması bulunuyor. Girişteki büyük kireçtaşı kaidenin üzerindeyse
bir zamanlar kral heykelinin yer aldığı düşünülüyor. Odadaki nişlerin de adak sunumları için
kullanıldığı tahmin ediliyor. Yazılıkaya, dini bir mekan olmakla beraber aynı zamanda Hititlerin
dünyayı nasıl anlamlandırdığını, tanrılarla olan ilişkisini ve sanat anlayışını açıkça ortaya koyan eşsiz
bir arkeolojik alan. Her detayında antik bir inancın izleri bulunan bu tapınak, bugün de binlerce
ziyaretçiyi büyülemeye devam ediyor.
TAŞLARIN SESSİZLİĞİNDE SAKLI UYGARLIK
Hattuşa, yalnızca taşlara kazınmış bir uygarlığın izlerini değil, Anadolu’nun binlerce yıllık tarihine ait
güçlü bir hafızayı bugüne taşıyor. Her surunda bir devletin, her kabartmasında bir inancın ve her
yolunda bir kültürün ayak izleri saklı. Bugün bu antik kenti adımlayanlar, yalnızca bir arkeolojik alanı
değil, insanlığın ortak geçmişini de keşfetmiş oluyor. Müzeler Haftası ise, bu büyük mirasla yeniden
buluşmak, geçmişin sesine kulak vermek ve onu gelecek kuşaklara aktarma sorumluluğunu
hatırlamak adına önemli bir farkındalık yaratıyor.
HATTUŞA’NIN ZİYARETÇİLERİNE SESLENİŞİ:
Taşlara kazınan geçmişiyle Hattuşa, ziyaretçilerine davette bulunarak, şöyle sesleniyor: “Ben, taşlara
kazınmış bir medeniyetin sesiyim. Zaman beni susturamadı, toprağın derinliklerine gömüldüm ama
unutulmadım. Burada, her kapım bir sır, her yolum bir izdir. Kralların ayak izlerini taşıyan bu taşlarda,
barışın, inancın ve bilgelik arayışının yankısı var. Gel, gözlerinle gör, kulaklarınla duy ve kalbinle hisset.
Çünkü ben sadece geçmişin değil, insanlığın ortak hafızasıyım.”
TARİHİN KATMANLARI BOĞAZKÖY MÜZESİ’NDE BİR ARADA
Hattuşa'nın çok katmanlı tarihini yakından görmek isteyenler için Boğazköy Müzesi önemli bir durak
noktası. Müze, antik Hitit başkenti Hattuşa’da yürütülen kazılarda gün yüzüne çıkarılan arkeolojik
eserleri ziyaretçileriyle buluşturuyor. Antik kentte gerçekleştirilen kazılar sonucunda gün yüzüne
çıkarılan zengin arkeolojik buluntular, müzenin üç ayrı teşhir salonunda tematik ve kronolojik bir
düzen içinde sergileniyor. Zemin kattaki birinci salonda başlayan sergi, Kalkolitik Çağ, Eski Tunç Çağı
 
ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı'na ait eserlerle kronolojik bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculuk, sırasıyla
Frig, Galat ve Roma Dönemi buluntuları ile devam edip, Doğu Roma (Bizans) Dönemi eserleriyle sona
eriyor. Özellikle Hitit dönemine ait devlet idaresi ve ticaretin izlerini taşıyan damga mühürler, Hitit
hiyerogliflerinin en eski örnekleri olan çivi yazılı tabletler (Mısır Kralı Ramses’ten Hitit Kralı
Hattuşili’ye, Mısır Kraliçesi Naptera’dan Hitit Kraliçesi Puduhepa’ya mektuplar, Orta Babil dilinde
yazılmış Gılgamış Destanı’nın 2. tableti, Krallar’ın toprak bağış belgeleri, devlet kültü ve bayram
merasimleri ile ilgili birçok çivi yazılı metin devletler arası ilişkilerin yazılı belgeleri vs..), sfenks ve
yaşam ağacı motifleriyle süslenmiş 3 bin 300 yıllık kemik süsleme parçası ve günlük yaşama dair
seramik tarzı eşyalar Hitit sanatının önemli birer örnekleri olarak müzenin en zengin bölümünü
oluşturuyor. Müzedeki en nadide parçalardan biri ise Hititlerin ritüel içeceklerini içmekte kullandığı
yaklaşık 3 bin 600 yıllık yumruk biçimli bir içme kabı.
BOĞAZKÖY SFENKSİ’NDEN HİTİT TAŞ USTASI CANLANDIRMASI’NA DERİN KOLEKSİYON
Zengin koleksiyonu ve düzenli sergileme anlayışıyla Anadolu'nun eski uygarlıklarına dair
derinlemesine bir bakış sunan Boğazköy Müzesi’nde ayrıca Hattuşa’daki Büyük Mabet ile antik kentin
detaylı maketleri, kireç taşından yapılmış M.Ö. 1300’lere tarihlenen, Hattuşaş Antik Kenti’ndeki
Sfenksli Kapı’ya ait olan orijinal Boğazköy Sfenksi, boğa başlı, gaga ve yonca ağızlı testiler, mitolojik
sahnelerle süslenmiş kabartmalı vazolar, üzerinde asker figürlerinin yer aldığı betimli kaseler, adak
sunan kişiyi tasvir eden kabartmalı levhalar, fildişinden Tanrıça figürleri ve heykelcikler, heykel
yapımında kullanılan döküm kalıbı, demir miğfer ve savaş gereçleri, pişmiş toprak lahit, bronz kilise
eşyaları ve dini objeler, dönemin taş işçiliğini yansıtan aletler, cam parfüm ve gözyaşı şişeleri de müze
vitrinlerinde sergileniyor. Müzede ayrıca Hitit dönemine ait taş işçiliğini gösteren bir figüratif model,
boyalı seramikler, ticaretle ilgili objeler, baskılı pişmiş toprak bullalar (mühür baskıları), pandantifler,
kabartmalı seramikler ve kral saraylarına ait detaylı bilgiler de yer alıyor. Müze bahçesinde ise Hitit
dönemine ait sfenks, hiyeroglif yazıtlı kitabeler ile Roma ve Doğu Roma dönemlerine ait mil, yol ve
mezar taşları ile mezar stelleri gibi taş eserler sergileniyor.
Boğazköy Müzesi yetkilileri Hattuşa’nın taşıdığı kültürel mirasın tüm insanlık tarihine ışık tutan eşsiz
bir değer olduğunu vurgulayarak, Müzeler Haftası’nda tarihin derinliklerine yolculuk yapmak ve antik
medeniyetleri yakından tanımak isteyenleri Hattuşa Antik Kenti ve Boğazköy Müzesi’ne davet
ediyorlar.
Fulya OMAÇ / Boğazköy - ÇORUM
 
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.