31 Ağustos 2023 - Perşembe

SANA SESLENİYORUM KAHRAMAN TÜRK KADINI!

Bir kadın olarak ister cepheye ihtiyaç olabileceğini düşündüğüm malzemeleri taşıyayım, ister istihbaratında olup deşifre olma pahasına havadis taşıyayım, isterse cephede olup kurşun atayım...

Yazar - Öznur ATAYETER
Okuma Süresi: 7 dk.
Öznur ATAYETER

Öznur ATAYETER

derinhaberkurumsal@gmail.com -
Google News

Kimsesiz bırakılmış, ıssız bozkırlarda başında kim bilir belki de çeyizinden kalmış olan yemenisi, ayağında rengi solmuş ve stabilize yolun tozuna bulanmış şalvar, alnında akan birkaç damla ter ve gözlerinde zaferin sonsuz umudu ile yürüyordu anaların kalbi en vatan dolu olan kadınları.  

Elde avuçta ne kaldıysa yüklemişlerdi öküz arabalarının ardına. Biraz gıda, belki elde avuçta kalan birkaç mühimmat özenle yerleştirilmiş, aynı yere evlatlarını da oturtup dualarla düşmüşlerdi cephe yoluna. Her birinin eri, eli silah tutan evladı savaştaydı. Evde genç erkek yoktu belki ama vatan hizmeti cinsiyete göre ayırmamıştı. İşte tam bu yüzden hala yürekten haykırırız gerek içten gerek avaz avaz “Her Türk Asker Doğar” diye. 

 Vatan savunması bu, yeni nesil online savaş oyunu değil ki. Akan kan gerçek, kopan kol ve bacak gerçek, parçalanmış bedenler gerçek, tarumar olan mahaller gerçek. Birkaç can hakkın yok üstelik o konseptteki oyunlar gibi, ölünce yeniden dönmüyorsan alana. Bir can hakkın var. Ölüm gerçek... Birkaç dakika bu yazıyı okumayı bırakıp, gözlerinizi kapatıp o sahneyi hayal edin. Karşınızda gözünü kan bürümüş, en vahşi haliyle saldıran düşman ordusuyla karşı karşıya kaldınız. Yanınızda daha az önce yeni doğmuş bebeğini size anlatan cephe arkadaşınız var. Yarı aç yarı tok, silahlarda süngü tamam ama kurşun sayılı, bir yerden sonra bitecek belli ve sadece süngü ile göğüslemek zorundasınız bu kutsal vazifeyi. Ben düşündüm. Bu koşullara rağmen vazife edindiğim vatan savunmasına ölümü bile bile gitmek nasıl bir his olabilir diye?  

Daha şerefli bir an olmazdı! 

 (Keşke... Rabbim öyle bir sınavla sınamasın bizi ama olacaksa da hangi yaşımda olursam olayım böyle ölmekten şeref duyarım.)  

Bir kadın olarak ister cepheye ihtiyaç olabileceğini düşündüğüm malzemeleri taşıyayım, ister istihbaratında olup deşifre olma pahasına havadis taşıyayım, isterse cephede olup kurşun atayım... Vatan savunması bu!  

Kadını erkeği olmaz ya ‘perveri’ olur ya da haini!  

101 Yıl! Bir asır bir yıl önce kadının yeri babasının yanı, kocasını evi değildi mesela. Ev vatandı. Vatan da kuşatma altında kurtulma mücadelesi veriyordu. Kadın erkek omuz omuza sırtlanmış bu kutlu yükü, nice 101 yıllarca kutlanacak olan bir destan yazıyorlardı. Yek vücut, birlik ve beraberlik içinde var olabilmek cinsel bir kimlik sahibi olmaktan daha kutsaldı. Kuva-i Milliye’yi ve Anadolu’da kurulan yararlı cemiyetleri biliriz de Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Asri Kadınlar Cemiyeti’ni hiç duymuş muydunuz? Bu cemiyetler Millî Mücadele döneminde kadınlar tarafından kurulmuş olan cemiyetlerdendir. 101 yıl önce bugün cahil denilen Anadolu kadını cemiyet kurmuş, düşmanla mücadele için örgütlü hareket etmiştir. Kurulan bu cemiyetler vasıtasıyla, işgal güçlerine karşı protestolar düzenlenmiş, Türk ordusu için yardım toplanmıştır. Kadının kendi var da adı var mı? Derseniz, Halide annemiz var derim. Birçok sokak, cadde, okul, park gibi kamu alanlarında adını sıkça gördüğünüz bu kadın var ya İstanbul’un işgal edilmesinin ardından Mustafa Kemal’in yanına giderek Milli Mücadele’ye katılmıştır! İstiklal Madalyası sahibi de olan Halide Edip, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’da da savaşmış ve İzmir üzerine yürüyen ordunun içinde yer almıştır. Peki Üsteğmen Fatma annemiz? Siz onu Kara Fatma olarak bilirsiniz. Erzurumlu olan Kara Fatma, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından bir milis gücü oluşturmuş, önce Ermeni çetelerle ardından da Bursa ve İzmit’te düşmanla çarpışmıştır. Düzenli ordunun kurulmasının ardından beraberindeki milis gücüyle beraber düzenli orduya da dâhil olmuş. Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’da da bizzat bulunmuş ve üsteğmen rütbesine kadar yükselmiştir. Lakabından anlayacağınız Çete Ayşe, Halime Çavuş derken adı bilenen bilinmeyen nice kadın...  

30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutladığımız şu günlerde, başta tek ve ebedi Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere; bu uğurda şehit, gazi olmuş tüm vatan evlatlarını rahmet, minnet, sevgi ve sonsuz saygı ile anıyoruz. Ve yaşadığımız yüz yıldan geçmişimize baktığımızda görüyoruz ve anlıyoruz ki kadın cinsiyeti üzerinden yapılmak istenen ötekileştirmenin esasında temelinde geçmişten gelen bu büyük korku yatmakta. Düşünsenize bu yobazların tepesinde Halide Edip annemiz var! Onlar bunu biliyor. Başka Halideler çıkmamalı. Başka Fatmalar yetişmemeli ki yarın öbür gün hizmet ettikleri finansör babaları, yani işgal güçleri gelecek olursa karşılarında Türk kadınlarını da direnişte bulmasınlar. Bu acı tecrübe, dil yarası 101 yıl öncesinden kalma bir mesele! 

Ey Tük Kadını! Sen gücü fiziksel olarak ölçümlenerek değerlendirmeye tabi olacak kadar güçsüz değilsin. İrade ve zekanla, birçok fiziksel dezavantajına rağmen bu vatana canı pahasına emek vermiş analarına bak ve kendine gel! Özüne dön! Dön ki kurtuluşumuzun ışığı hiç sönmesin. 

Millî mücadelenin güzel gözlü kahramanı ne demişti hatırlayın: 

“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.” 

Yani diyor ki:  

Bir gün toplum olarak zayıf ve güçsüz düşerseniz, kadınlarınıza toplum içinde biçtiğiniz rollere bakın. O rol onun pasifleştirilmesi üzerineyse, bu stratejik bir ihmal ve kusurdur.  

 

 

 

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
pub-1785681847249596 2497439732