2053 YILINA MEKTUP
Velev ki, öyle bir gece yaşandı ki bu ülkede… O gece, herkes bir gece de! Bak bir gece de! Canhıraş savundukları sahtekâr hocalarına söver duruma geldi. Şaka gibi değil mi? Değil!
Öznur ATAYETER
derinhaberkurumsal@gmail.com -Merhaba Genco,
Bu mektubu sana 2023 yılından yazıyorum. Bu yazıyı yazdığım günde doğduğunu düşünecek olursam şu an 30’larda civan gibi bir delikanlı ya da gençliğinin en güzel zamanında, kadın gibi kadın olmuş olman gerekiyor. Bende, hayatta kalmayı başarmışsam 70’lerde pamuk nine olmuş, torun seviyor olacağım. Gerçi o yaşa kadar yaşamak ister miyim? İnan bilmiyorum… Zaman hala bizim zamanımız olduğu için bu devirde söylenen bir söz var “Allah yatak ömrü vermesin evladım” Kendim için tek dileğim bu olurdu 60’ları devirmiş olsaydım. Şu an erken kabul ediyorum.
Benim bu yazıyı yazdığım yaş gurubuna geldiğine göre anlatacaklarımı anlamlandırmak adına çok zorlanacağını düşünmüyorum doğrusu. Zaten anlamandan ziyade, bizi affetmene geçerli bahaneler ararsan bir gün bu mektup yardımcı olsun diye yazıyorum sana. Yaşadığın çağa bakıp da neden bize böyle bir dünya bıraktınız diye sorgulayacağını biliyorum. Fakat ben de bilmeni istiyorum ki çok mücadele ettik.
“Mücadele etmiş haliniz buysa” dediğini duyar gibiyim. Fakat işler bu tarihte tahmin ettiğin gibi yürümüyor.
2000’li yıllardan sana kısa bir özet geçeyim istersen.
O yılların başında Türkiye’nin başında hem PKK hem de Hizbullah diye iki terör belası vardı. “O da ne?” deyip araştırma yapmanı umduğum bir yaştasın. Yani umarım sen bunu hiç bilmiyor olarak büyümüş ve yaşıyorsundur. Bizim çocukluk ve gençlik dönemimiz bu teröristlerin yaptığı eylemlerin acı sonuçlarını yaşayarak geçti. 90’lardan 2000’lerin ortalarına kadar 50 binden fazla sivil, asker demeden can alan bu teröristlerin tek derdi cennet vatanımızdan toprak koparmaktı. İşin en acı tarafı neydi biliyor musun? Güneydoğu ve Doğu’da yuvalanan bu katiller, bölge halkına hem katliam yapıyor hem de eylemlerini meşru göstermek için siz Kürt’sünüz, siz Zaza’sınız, siz bilmem nesiniz diyerek etnik kökenlere bölüp, kardeş hakların mücadelesi adı altında sizci-bizci ayrımı ile halkı kolayca manipüle ediyorlardı. Düşünsene herkes bir diğerine ‘siz’ diyor. Oysa hepimiz birdik. Ya diğerleri? Onları hiç sorma! Amaçları, dertleri ne inan bende anlam veremedim. Hizbullah teröristlerinin hücre evleri vardı. Onlarca insanı kaçırıp işkence ederek öldürüp, hücre evlerinin bahçelerine gömmüşlerdi. Kanın dondu mu? Yok donmasın. Biz sonra o insanların bazılarını yaşlandı, hasta deyip hapisten çıkardık. Hatta inanmazsın, Hüdapar diye bir partiyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne soktuk. Hizbullah ile olan inorganik bağını inkâr etmeyen Hüdapar, bu dönemde mecliste. Yeter mi? Yetmez bu ne ki! Bak daha neler anlatacağım sana.
Terörden konuyu açmışken dış güçlerin maşası, ağlak fetvaların ustası, maklube yemekten mide fesadı olmasa da ruhani fesatta çığır açan Fetö teröristinden bahsetmeden geçersem ayıp olur. Tahmin ediyorum ki bu ismi zaman zaman duyuyorsundur. En azından 15 Temmuz Demokrasi Köprüsü ya da yolu ya da parkı gibi kamusal alanlarda 15 Temmuz’u görünce merak edip bu ne demişsindir.
Anlatayım…
Bir cemaat düşün, devletin her kurumuna sızmış olsun. Nasıl olur deme. Çok basit! Dedim ya tüm kurumlarda varlar diye. Eğitim kurumları en önemli faaliyet alanlarından biri. Doğal olarak bu kurumlar için yapılan uzmanlık sınavlarının sorularını çalarsın, verirsin kendi öğrencilerine. Bak sana soruları verdim. Benim sayemde buradasın, ne istersem onu yapacaksın baskısı sınavı emeğiyle kazanmamış kişileri göbeğinden bu terör örgütüne bağlıyor. Al sana bir terör grubunun kadrolaşma macerası.
Hiç mi temiz bir alan bırakmadınız lanet olsun deme… Biz, bunlara inanmayın, kanmayın, din ve inanç özgürlüğünüzü sizi yaratan size vermiş kimseye ipotek ettirmeyin. İnsanoğlu yaratılmışların en zeki ve ahlaklı olanıdır. Bu öğretiyi inkâr edecek hal ve tavırlardan uzak durun ve özünüze dönün dedikçe, o güruh tarafından siz kafir ve inkâr edensiniz diyerek dinsizlikle suçlandık. Hadi bu suçlama çok mühim değil. Benim inancım kimsenin yorum yapabileceği kadar basit düşünsel akıl işi değil de öyle bir döneme geldik ki, o insanları eleştirenler hain ilan edilmeye, dışlanmaya başlandı. İşte bu zorumuza gitti.
Velev ki, öyle bir gece yaşandı ki bu ülkede… O gece, herkes bir gece de! Bak bir gece de! Canhıraş savundukları sahtekâr hocalarına söver duruma geldi. Şaka gibi değil mi? Değil! İnternet arama motoruna o günlerin videolarını yaz neler göreceksin neler. Bir başka mektupta sana bunları uzun uzun anlatırım.
Koskoca 2000’li yıllarda bunlar olurken siz ne yapıyordunuz diye merak ediyorsan anlatayım. Biz o arada korona (Covıd-19) diye bir salgınla mücadele ettik. Dünyada çapında bir salgındı. Bizim de çok insanımız öldü…
Garip bir süreç işletildi. Düşününce akla ziyan şeylerle korunmaya çalıştık bu salgından. Düşünsene, marketten yaptığımız alışverişleri eve sokmuyorduk. Bir süre balkonda bekletip, sonra mutfağa alıp, ambalajı olsun olmasın her şeyi yıkamaya başladık. Dezenfektan müptelası olmuştuk ya! İçen bile oldu düşün işte. Sonra aşısız olanlara yasaklamalar geldi. Aşı olurken bu aşıların henüz deney aşamasında olduğunu da biliyorduk üstelik. Gözlerini belertme bana, doğru okuyorsun! Baya baya ülkece gönüllü deneklik yaptık. Şu dönemlerde yan etkileri sebebiyle bu aşıların üreticileri davalık oldu. Olsa ne olur! Milyonlarca insan bu aşıyı yaptırdı ve varsa bir etki ya da olacaksa, hepimize olacak artık bunun dönüşü yok. Umarım üç kulağın, tek kolun ya da yeşil bir cilt tonun yoktur genco. Yani yan etkilerini yeni doğanlarda bile göreceğimizi düşünüyorum. Bunun Çernobil gibi bir etki olmaması en büyük dileğim.
Bunlar olurken mesela biz acayip karakterlerle sınandık. Önce Lozan antlaşmasının gizli maddeleri var denildi. Bu maddeler yüzünden yer altı zenginliklerimizi kullanamıyormuşuz güya. Bu yalanın o kadar büyük alıcısı oldu ki inanamazsın. Dilimizde tüy bitti de bunun kocaman bir yalan olduğunu anlatamadık bu insanlara. Lozan yüzündenciler yüzünden kaybettiğimiz şeyler milli kaynaklarımız oldu. Nasıl mı? Küresel güçler baya baya maden işletmeleri kurdu bunları çıkarıp çıkarıp kullanıyor. Bize de seyretmek düşüyor işte. Neyse ki 2023’e geldik. Lozan‘ın gizli maddesi falan olmadığı anlaşıldı da milletçe huzura erdik.
Aaaa! Unutmadan Ankara’da jelibon rezervi olduğunu düşünen biri tarafından idare edildiğini de bil. Yani, buna inanmış ve savunan bir belediye başkanı olduğuna mı hayret edersin? Yoksa bu adamı seçen bir kitlenin olduğuna mı? Ama ben bu adamın oğlunun vekil olduğuna daha çok hayret ediyorum o da başka mesele tabi. Senin hayret seçeneğini sana bırakıyorum.
Yandı mı beynin? Yanmasın bu mektubu burada bitireyim haftaya devam ederiz. Daha sana anlatacağım 2023 seçimleri ve 21 yıllık iktidar-muhalefet meselesi var.
“Helalizm Akımı” başlatılan bu yılda, bak bakalım kimler kimlerle, neden helalleşme yarışıyla seçime girdi de sonuçları yüzünden yeniden helallik alacak duruma geldi.
Neyse…
Gözlerinden öper 2023’ten selam ederim…