Depremsel depresyon
1999’da Gölcük Depremi ile başlayan, 6 Şubat depremleri ile harmanlanan deprem kabusu hayatlarımızda bambaşka bir travma yarattı. Yıllar geçmesine rağmen o korkunun üstesinden hala gelemiyoruz.

Kanal 6 Yazı işleri Müdürü Aylin Öçsu
-En ufak bir sallantıda hemen avizeye bakmalar, kendimizi dışarıya atmaya çalışmalar yıllar geçse de bu korkudan sıyrılamıyoruz.
Ölüm korkusunu birebir yaşayanlardan tutun da ailesini, evladını, en yakınlarını kaybeden yüzbinlerce insanı da anlamak gerek. Bu korku adeta hücrelerimize işledi. Bizi bambaşka bir organizmaya dönüştürdü.
İstanbul’daki en son 6,2’lik depremde de yaşadık. Aniden telefonların kesilmesi, sosyal medyanın bu konuyla çalkalanması, o bilindik uzmanların televizyonlara bağlanması sanki aynı filmi defalarca izlermişiz gibi bir his uyandırıyor artık.
Zaman dışında da değişen hiçbir şey yok. Sahne aynı, oyuncular aynı. Sonuç inşallah aynı olmaz demek lazım ama bu mantık silsilesinde insanın dile getiresi de olmuyor. Kaderdi, fıtrattı deyip geçiyoruz.
Biz bir deprem ülkesiyiz. Her an her yerde depreme yakalanabiliriz, bunu biliyoruz. Sadece evlerimiz değil, çalıştığımız yerler, hatta alışveriş yaptığımız yerler bile riskli. Ki daha önce alışveriş yaptıkları markette depreme yakalananların olduğunu hatırlıyoruz. Yani bir felaket senaryosu değil, gerçeğin ta kendisi!
Ancak gerçekler bu kadar yakınımızdayken ne kadar önlem alabiliyoruz, bu korkunç gerçekle savaşmak için elimizi ne kadar güçlendiriyoruz? Bu sorunun cevabını hepimiz bilsek de bir şey yapmıyoruz.
Ülkede yaşanan ekonomik buhran, elimizi zayıflatsa da psikolojimizin de çok yerinde olduğunu söylemek çok pozitif bir bakış açısı olur. Metrolarda, trafikte, ev sahibi kiracı ilişkilerinde yaşanan ve her gün basına yansıyan o toplumsal cinnet hali de artık kanıksadığımız olgulardan biri.
Tüm bu olayların ışığında deprem kabusunu dünya üzerinde yaşayan ve en çok kayıp veren ülkenin bireyleri olarak rahata ermemiz de zor gibi. Son zamanlarda özellikle medya kuruluşlarının tetiklediği en ufak bir sallantıyı bile son dakikalarla bezeyip prim alma yarışı da Türk milletinin deprem travmasını her gün her dakika ‘BOŞ YERE’ körüklüyor.
Hepimiz “eyvah nerede deprem oldu?, Yakınlarımız iyi mi?” diye hop oturup hop kalkarken depremlerin bizim kuşakta son derece hafif olarak sayılabileceği 3 ile 3,5 bandında gerçekleşmiş olduğunu görmek de eminim bir çok kişinin sinirlerini bozuyordur. Medyanın bu üzerimizde yarattığı ‘depremsel depresyon’ zaten halihazırda üstümüze yapışan ‘toplumsal cinnet’ ile de birleşince durduk yere insanları kesen, zevk için insanları öldüren, çocuklara kıyan, eşlerini katleden adına insan denemeyecek bir türün ortaya çıkmasını körüklüyor.
Biz deprem travması olan, bu travmayı yaşayan, yaşamakta olan ve bu travmayı kolay kolay atlatamayacak olanların ülkesiyiz. Bu konuda medyanın da üzerine düşeni yaparak en ufak deprem haberlerini bile reyting veya tık uğruna köpürtmemesi gerekir. Bu konuda da habercilerin de gerekli sağduyuya sahip olması en büyük dileğim.
