“Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir”

Büyük Birlik Partisi Erzurum İl Başkanı Yener Gözütok, Dava adamı olarak tanınan Muhsin Yazıcıoğlu'nun şehadenitin 10.yılı hakkında bir yazı yayınladı. İşte o yazı...

Gündem Yayın: 26 Mart 2019 - Salı - Güncelleme: 26.03.2019 21:15:50
Editör -
Okuma Süresi: 5 dk.
Google News

Bugün “Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir” diyen büyük dava adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadetinin 10. yıldönümü.

Evet, ölümü inançsız insanlar için “korkunç bir son”, inananlar içinse “zevkli bir başlangıç” olarak nitelendiren “Büyük Birlik” inbânisi ve hâmisi, bundan tam 10 sene önce, 25 Mart 2009 tarihinde şüpheli bir helikopter kazasında, daha doğru ifadesiyle bir suikast sonucu beraberindeki 5 kişiyle birlikte Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu.

Şehadetinin ardından geçen yıllar, Yazıcıoğlu’nun Türk siyaset sahnesinde nasıl bir boşluğu doldurduğunu çok net bir şekilde gösteriyor olsa gerek.

Gerçekten de Muhsin Başkan efsane bir liderdi. O, “Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu! Bana baskı sökmez! Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz yok” diyen cesur bir yürekti. Ne 12 Eylül döneminde savrulduğu görüldü, ne 28 Şubat sürecinde yalpaladığına şahit olundu.

12 Eylül’de hakkında yakalama kararı bulunduğu için yurt dışına çıkması tavsiye edildiğinde, “Arkadaşlarım darağacında şehit edilirken, C-5’te işkencelerden geçirilirken ben asla yurtdışına çıkmam” demişti. Nitekim öyle de yaptı lakin sonunda yakalandı. Yakalandığında doğru arkadaşlarının yanına; Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ndeki C-5 koğuşuna götürülmüştü. Orada 26 gün boyunca en ağır işkencelere tabi tutuldu. Avukatı Şerafettin Yılmaz tahliye talebinde bulunmak istedi, fakat o dava arkadaşlarını yalnız bırakmadı.

Dile kolay, 6,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl cezaevinde kaldı. Tamı tamına 4 idamla yargılandı, ancak zulme rıza göstermedi, hak bildiği yoldan dönmedi. 

Kendisi için bir gün yaşamayan gerçek ülkücü ve dava adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 28 Şubat’taki tutumu da 12 Eylül’dekinden farklı değildi.

O süreçte de namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmayı değil, elif gibi dimdik durmayı tercih etti.

Askerin astığının astık, kestiğinin kestik olduğu, pek çoklarının dut yemiş bülbüle döndüğü o meşum dönemde, “Demokrasiye balans ayarı yapmak sivil otoritenin emrinde olan askere düşmez. Demokrasilerde yönetme hakkı siyasetçilerindir” diyerek her türlü vesayet odağına karşı olduğunu bir defa daha gösterdi.

Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu, haksız bir davada zirve olmaktansa, haklı bir davada zerre olmayı tercih edenlerdendi.

Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu, “inanmadığı yolda milyonlarla yürüyeceğine, inandığı yolda tek başına yürüme” cesaretini gösterebilenlerdendi. O, inandığı gibi yaşamayanın, yaşadığı gibi inanmaya başlayacağının farkındaydı.

Dava arkadaşlarıyla beraber bir yol ayrımına geldiklerinde partileşmeden önce Milli Mutabakat Çağrısı hazırlamaları ve bu çağrıyı Türk – İslam Ülküsü içerisinde sağlam temellere dayandırmaları, kendilerinin siyasi bir istikbalin değil, İlahi ve imani bir istikbalin peşinde olduklarının en büyük göstergesidir. Yine Şehit Yazıcıoğlu bu çağrıda “Allah’ın birliği ve Resulünün Nübüvveti dışında hiçbir mutlak gücü tanımıyor ve hiçbir mutlak güçten korkmuyoruz diyerek Müslüman olmanın inanan insan üzerine verdiği ilk emanet olan La (ret ediş) ilkesine sadakati hayata geçirmiş ve ömrünün sonuna kadar da bu sözünün arkasında durabilmiş itikat abidesidir. 

Muhsin Başkan’ın “milliyetçilik” tasavvuru da nevi şahsına münhasırdı. İslam hassasiyeti olmayan milliyetçiliği “içi boş milliyetçilik” olarak nitelendirirdi. Vatan aşkının maya gibi olduğunu, sütü bozuklarda tutmayacağını söylerdi. Her defasında “Ben Türk’üm, Türk esir olmaz. Ben Türk’üm, Türk devletsiz olmaz. Ben Türk’üm, Türk bayraksız olmaz. Ben Türk’üm, Türk ezansız olmaz. Ben Türk’üm, Türk hürriyetsiz olmaz” diye haykırırdı. 

Dediğimiz gibi, Yazıcıoğlu hiçbir zaman hesap-kitap peşinde koşmadı. Refah-Yol hükümetine (ihtiyacı olan 7 milletvekili ile) dışarıdan destek verdiğinde de kesinlikle bir beklenti ve pazarlık içerisine girmedi. Zira o, kendi deyimiyle “iki saniye sonrasına garantimiz olmayan bu kör dünyanın; bu kadar fırıldaklığa, bu kadar dönekliğe,bu kadar hesaba asla değmeyecek kadar boş bir dünya” olduğunu biliyordu. Bu yüzden de sürekli “Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu. Bende ve arkadaşlarımda döneklik olmaz. Biz inandığımızı yaptık, inandığımızı yapmaya da devam edeceğiz” diyordu. 

Evet, ömrünü davasına ve milletine adayan Muhsin Yazıcıoğlu, hayatı boyunca hiç eğilip bükülmedi. İnanmadığı yolda milyonlarla yürümeyi değil, inandığı hak yolunda tek başına yol almayı tercih etti.

Kendisine, şehadetinin 10. yılı vesilesiyle, hep ulaşmak istediği “Sonsuzluğun Sahibi”nden bir defa daha rahmet diliyoruz. 

Mekânı cennet olsun.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
pub-1785681847249596 2497439732