GIDANIZ İLACINIZDIR

Bütüncül tıpla kronik hastalıkların ilaçsız tedavisi mümkün “İçimizdeki doğal iyileşme gücü, şifa için en önemli kaynaktır’” diyen Hipokrat’ı, “İyileşmenin ilk adımı kendi bedenimize duyarlaşmak” sözüyle destekleyen Dr. Murat Balanlı, “Biyolojimizi belirleyen aslında biyografimizdir” diyor..

Sağlık Yayın: 20 Kasım 2021 - Cumartesi - Güncelleme: 20.11.2021 21:19:22
Editör -
Okuma Süresi: 15 dk.
Google News
Bedeni akort ediyor, fabrika ayarlarına geri döndürüyor
ABD ve Avrupa ülkelerinden sonra son yıllarda Türkiye’de de modern tıpta şifa bulamayan
birçok hasta sağlığına kavuşmak için ‘hastalığa değil hastaya odaklanma’ felsefesiyle
tedavi uygulayan Holistik Medicine / Bütüncül Tıp hekimlerine yöneldi. Modern tıbbı da
içeren daha köklü bir sağlık modeli olan Bütüncül Tıp, kanser, şeker, kalp, tansiyon
hastalıkları, depresyon, migren, insülün direnci ayrıca romatoid artrid, sedef ve egzama
gibi otoimmün birçok hastalığın tedavisini önce altta yatan asıl sebepleri bularak, hastalık
hangi sistemlerden kaynaklanıyorsa ona yönelik bir tedavi uygulayarak, bedeni akort
edip, fabrika ayarlarına geri döndürüyor. Tedaviyi doğru beslenme, vitamin ve mineral
eksiklikleri varsa gıda takviyeleriyle giderilmesini sağlayarak, ozon, biyorezonans,
glutatyon, lenf drenaj, kupa terapisi hacamat, andulasyon terapi, geleneksel Çin tıbbı
(akupunktur), herbal (bitkisel) tedaviler, homeopati, manuel terapi, nöral terapi, zihin ve
beden egzersizleri (yoga, tai-chi vs.) gibi yöntemlerle ilaçsız bir şekilde yapıyor.
Modern tıbbı da içeren bütüncül bir yaklaşım
Holistik / Bütüncül Tıp alanında Türkiye’nin önde gelen hekimlerinden İç Hastalıkları
Uzmanı Dr. Murat Balanlı son yıllarda birçok kişinin hastalıklarının tedavisinde şifa aradığı,
kendisinin de 15 yıldır hizmet verdiği Bütüncül Tıp yaklaşımının insan sağlığına etkisi
üzerine özel açıklamalarda bulundu. Holistik Tıp yaklaşımının modern tıbbı da içeren
bütüncül bir yaklaşım olduğunu belirten Dr. Balanlı, “Bütüncül Tıp’ın temelinde insan
sadece fizik ve beden değil, aynı zamanda zihinsel, duygusal ve sosyal bir varlık olarak
kabul ediliyor. Hastalıklarımızın hepsinin altında da zihinsel, duygusal ve ruhsal nedenler
var. Onun için bir kişinin şikayetlerini iyileştirmeye kalktığınız zaman modern tıp sadece
semptomları ve belirtileri ortadan kaldırır. Bir dahiliyeci olarak bana gelen kronik
hastalıklarda bir şeker hastasının kan şekerini regüle etmek, düzenlemek hedeflenir.
Oysa ki bütüncül tıp hekimi şekeri regüle etmenin yanında bunun altında yatan insülün
direncini, vücuttaki oksitatif stresi, kronik enflamasyonu ve toksisiteyi ortadan kaldırmaya
odaklanır.” diye konuştu.
Hastalık yoktur, hasta vardır
Dr. Balanlı, Modern Tıp ile Bütüncül tıp arasındaki tedavi farkını ise örnekleyerek şöyle
anlattı:
“Dam akıyorsa modern tıp altına kova koyarken, bütüncül tıp yaklaşımı aynı zamanda
damı aktarmaya çalışır. Buna yönelik olarak yaptığı şeyler aslında hastalığı değil, hastayı
iyileştirmektir. Bu çerçeveden değerlendirecek olursak, tıbbın babası Hipokrat; “Hastalık
yoktur, hasta vardır” demiştir. Yani hastalığı değil, hastayı iyileştirmek gerekiyor. Buna
yönelik olarak yaptığınız şeyler aslında örneğin şeker hastalığında kişinin sadece kan
şekerini düzeltirseniz altta yatan nedenler devam ediyorsa o kişi bir süre sonra insülin
direncine, oksitatif strese, kronik enflamasyona bağlı olarak bir kalp damar hastalığı veya
bir beyinle ilgili hastalık ya da başka kronik hastalıklarla zaten karşı karşıya kalacaktır.
Onun için yapılması gereken şey mutlaka ve mutlaka bütüncül iyileştirmedir. Modern tıp
bu anlamda bir endüstriyel bir tıbba dönüştüğü için böyle bir hizmeti sunamamakta.”
İki şeker hastası aynı şekilde tedavi edilemez
Modern Tıp’ın hastaya konfeksiyon hizmeti verir gibi yaklaşımda bulunduğunu vurgulayan
Dr. Balanlı, “Yani kişileri tanıya göre sınıflıyor. Şeker, tansiyon, romatoid artrid hastası
gibi. Örneğin şeker hastalığı için, yapılacak tedavi bellidir. Ya tablet alacak ya da insülün
 
iğnesi yapacak. Böylece kan şekerini dengeleyecek. Modern Tıp’ta tüm hastalara göre
aynı kılavuz uygulanır. Bütüncül tıp hekimiyse, konfeksiyoner tarzda değil, bir terzi gibi
olmalı. Tedavi kişiye göre yapılmalı mutlaka. Her iki şeker hastası aynı şekilde tedavi
edilemez. Onun bu hastalıklarının altında yatan zihinsel, duygusal nedenler başka
birisinde farklıdır. Mutlaka onların bütüncül bir şekilde ele alınması gerekiyor. Çünkü
birçok kronik hastalığın altında vücudun dengesini bozan biyolojik, fizyolojik, genetik ve
hormonal sebepler yatıyor. Bilinçli bütüncül bir yaklaşımla tüm bu hastalıklar
önlenebilmekte veya erken dönemde saptanarak ilerlemesi durdurulabilmekte.”
Amiral gemi beslenmedir
“Bütüncül tıpta hastanın kendisi, kendisini iyileşmenin bir parçası olarak görmeli” diyen
Dr. Balanlı, sözlerine şöyle devam etti:
“Bütüncül Tıp’a gelen bir hasta ‘bana şu ilaçları yazın, kullanayım iyileşeyim’ diye gelmez.
Yaşam tarzımda ne tür birtakım değişimlere girmeliyim’ gibi soruları sormalı. İyileşme
çabasındaysa kişi beslenmeyi mutlaka değiştirmeli ki benim burada yaptığım işlerin
içerisinde amiral gemisi, beslenmedir.”
Otoimmüm hastalıkların en temel yeri bağırsaklar…
“Bağırsaklar vücudumuzun ikinci beynidir. Sekond brain denilmesinin nedeni en fazla sinir
hücresi beynimizde var. Ondan sonra ise en fazla sinir hücresi olan organ bağırsaklarımız.
Ama bağırsaklar bunun dışında da çok büyük bir öneme sahip. Otoimmüm hastalıkların
en temel yeri bağırsaklarımızdır. Zira bağırsaklarımızda bizim normal kendi
hücrelerimizden 10 kat fazla sayıda bakteri yaşamaktadır. Yani bizim onda dokuzumuz
aslında bakteridir. Mikrobiyata diyoruz, bunların yüzde doksanı probiyptik yani yararlı
bakterilerdir. Bu mikrobiyata ne kadar sağlıklıysa bizler de fiziksel ve duygusal olarak o
kadar sağlıklıyız. Mutluluk hormonu dediğimiz serotonin hormonunu da bunlar sentez
ediyorlar çünkü. Vücudumuzdaki pek çok hormonun ve enzimin sentezi bu
bağırsaklardaki bakteriler tarafından gerçekleştiriliyor.”
Modern tıp semptomları, belirtileri, bütüncül yaklaşım ise kişiyi iyileştirir
Beyin ve bağırsak arasında direkt bir bağlantı olduğunu dikkat çeken Dr. Balanlı,
“Bağırsaklardaki her türlü yediğimiz, içtiğimiz, mikrobiyatamız direkt olarak beyni etkiler.
Beynimiz de direkt olarak bağırsaklarımızı etkiliyor. İkisi arasında çok kuvvetli bir bağı
var. Beyin-bağırsak bağlantısını çok iyi çözebildiğimiz oranda aslında hastalıkların da
tedavisini gerçekleştirebiliyoruz. Otoimmün hastalık dediğimiz pek çok hastalık, örneğin
Multiple Skleroz ile ilgili en temel sebep aslında bağırsaklarımızda yatıyor. Onu
iyileştirdiğimiz zaman direkt beyni iyileştirebiliyorsunuz. MS hastalığında
bağırsaklarımızda olan akermesya dediğimiz bir probiyotik var. Akermansiya düzeyiyle o
kişide gelişen MS hastalığı arasında direkt bağlantı var. MS hastalarında akernesya hiç
yok. Ben hastalarımda bağırsak mikrobiyom analizi yaptırıyorum çoğu zaman. Bu
bağlamda bunu tespit edip, düzelttiğimiz zaman kişinin hastalığını iyileştiriyoruz. İşte
bütüncül yaklaşım burada. Modern tıp semptomları, belirtileri ortadan kaldırmaya
çalışıyor ama bütüncül yaklaşım kişiyi iyileştirir. Onun için bu bağlantı önemli.” şeklinde
konuştu.
Bütüncül tıp doğal takviyeleri tercih eder
Ciltte, ellerde, vücutta ve saçlarda görülen sulanma ve kabuklanma gibi egzama-sedef
tarzı oluşumların da temel nedeninin bağırsaklardaki sorundan kaynaklandığını dile
getiren Dr. Murat Balanlı, bağırsakların insan bedeni üzerindeki etkisi üzerine şunları
söyledi:
“Kişinin herhangi bir yiyeceğe karşı bir intoloransı ya da geçirgen bir bağırsak durumu söz
konusuysa bilin ki elde, yüzde, ciltte, vücutta, saçlı deride bu egzamatiform lezyonlar
kendini gösterebilir. Egzamaya baktığınızda onun bağırsaklarının nasıl olduğunu
anlarsınız. Buna yönelik olarak modern tıp belirtiyi oradan kaldırır, alta kova koyar.
Egzamatiform lezyonlarda mutlaka kortizonlu kremlerle, bağışıklığı baskılayıcı ilaçlarla bu
belirtiyi ortadan kaldırabilirsiniz. Egzama olan bir hasta yıllar oyunca o kremlerden
kullanır, kullandığı zaman iyileşir, 3-5 ay sonra yeniden oluşmaya başlar. Ama eğer ki
 
bunda bütüncül bir tedavi uygularsanız kişiyi iyileştirebilmeniz mümkün. Bu da
mikrobiyatamızı, bağırsaklarımızı iyileştirmekle olur. Zor ve çaba gerektiren bir süreçtir.
Bunun için oldukça fazla destek almak gerekir. Sağlıklı bir mikrobiyata ve bağırsaklardaki
geçirgenliği ortadan kaldırdığımızda bu tür hastaların da çok rahatladığı ve düzeldiği
görülür. Bütüncül tıp doğal takviyeleri tercih eder. Özellikle yüksek polifenollü zeytinyağı
mutlaka beslenme menüsüne dahil edilmelidir.”
İyileşmenin ilk adımı kendi bedenimize duyarlı hale gelmek…
“Hastalıkların iyileşeceği mekanlar hastaneler değil, sizin kendi bedeniniz.” diyerek
sözlerine devam eden Dr. Balanlı, sağlıklı bir bedene kavuşmak için neler yapılması
gerektiğini şöyle anlattı:
“Kendi bedeninizde bir hastalık çıkıyorsa öncelikle kişinin şunu sorgulaması lazım. Kendi
bedeniyle olan iletişimi nasıl? Kendi bedeniyle barış içerisinde mi yoksa savaş halinde mi?
kendisine bakıyor mu yoksa kendisine karşı son derece duyarsız mı? Öncelikle kendi
bedenimize duyarlaşmak gerekiyor. Normal naturopati dediğimiz hayatın içerisinde birkaç
önerim var. İlki beslenme. Eskilerin dediği gibi ‘sık sık, az az yeme’ gibi alışkanlıklardan
kesinlikle uzaklaşılmalı. Günde bir veya en fazla iki öğün yemek yenilmeli. Börek, pasta
ve kek gibi unlu tahıl içeren yiyeceklerden olabildiğince uzak durulmalı. Uyku olayı çok
önemli Melatonin hormonu salgılanması açısından en geç 23:00’de yatağa yatılmalı.
23:00-01:00 arası melatonin hormonu en çok salgılandığı dönemdir. Uyku iyi alınmalı.
Diğer bir tavsiyem ise hareket-yürüyüş-egzersiz. İnsan oturup, pineklemek için
yaratılmamış. Mutlaka hareket edecek ve çaba gösterecek. Günümüzde bir kişinin en az
10 bin adım atması gerekir. 10 bin adımın altı artık sedanter yani minimum hareketin
olduğu bir yaşam olarak kabul ediliyor.”
Sevdiğiniz insanlarla ve doğayla daha çok birlikte olun
“İnsan sosyal bir varlık. Sevdiği ve keyif aldığı insanlarla daha fazla birlikte olması
gerekiyor. İnsanların birbirine kattığı bir enerji var. Bu rezonans etkisi yaratır ve
sevdiğiniz insanlarla birlikte olmak sizin enerjinizi yükseltirken, yanında bulunmaktan
keyif almadığınız insanlarla birlikte olunca da enerjinizi düşürürsünüz. Onun için
sevdiğiniz insanlarla ve doğayla daha çok birlikte olun. AVM’ler de bulunmaktan
olabildiğince uzak dursunlar.”
Güneş ışığı aldıktan sonra en az 4-6 saat duş alınmamalı
“Serotonin hormonu sentezi için güneş ışığına ihtiyacımız var. D vitamininin %80’i güneş
ışığından elde edilir. D vitamini sentezi için UVB ışınları gerekiyor. UVB’nin olabilmesi için
güneşin en dik olduğu zaman yani gölgenizin en kısa olduğu vakitlerde güneş ışığı
alınacak olursa, kol ve bacak içleriyle boyundan buradan 20 dakika kadar güneş ışığı
alındığında o gün yeteri kadar D vitamini alınmış olur. Mesela deniz ve plajda o gün yeteri
kadar güneş ışığı aldınız, ondan sonra duş alıp yıkandınız, elde ettiğiniz D vitaminini
kaybedersiniz. Güneş ışığı aldıktan sonra en az 4-6 saat duş alınmaması gerekiyor.
Yeteri kadar alınamadığı dönemlerde ve kışın D vitamini alınmasını öneriyorum. Eğer
yeteri kadar güneş ışını ve D vitamini alındığı halde kişilerin eğer D vitamini düzeyi
düşükse karaciğerle ilgili bir problem vardır. Kişide kronik toksite vardır mutlaka bunun
düzeltilmesi gerekir. Çünkü D vitaminin aktive hale geldiği organ karaciğerdir. Karaciğer
sağlığında yeteri kadar D vitaminin aktive olabilmesi açısından bu olmazsa olmazdır.”
Anti-depresan ilaçlar iyi htirir ama iyileştirmez
Konsantrasyon güçlüğünde, ruhsal dengenin korunmasında, düzeltilmesinde bütüncül
tıbbın direkt etkisi olduğuna dikkat çeken Dr. Murat Balanlı, “Bu tür durumdaki kişilerde
depresyon veya benzeri neşesiz, isteksiz, hayattan zevk almama gibi durumlarda
genellikle modern tıpta doktorlar antidepresan ilaç tedavisi uygular. Bunlar mutluluk
hormonu seratonini geri alım inhibitörleri. Bunlar serotonin düzeyini yükseltir. Kişi
kendisini iyi hisseder. Ama iyileşen hiçbir şey yok ortada. Onun için bunlardan
olabildiğince uzak dursunlar. Bunun yerine seratonini yükseltecek yani kişide böyle bir
tablo gelişmişse onun yaşantısında bir problem var demektir. Ya çok fazla interneti
telefon, sosyal medyayla uğraşıyordur. Hiç dışarı çıkmıyordur, güneş almıyordur, hareket,
 
yürüyüş, egzersiz yapmıyordur. Sosyal ilişkileri bozuktur, içine kapanmıştır. Bunu
düzeltmek gerekiyor. Hareket edecek, egzersiz yapacak, az uyumayacak, daha fazla
güneş ışınına maruz kalacak ve birtakım aktivitelerde bulunacak. Hayatın idamesi
açısından kendi çabasını ve gayretini gösterecek. Bunları yapmıyorsa o kişide depresyon
zaten olur. Onun da çözümü antidepresanlar değil, hayatında yanlış giden faktörleri doğru
tespit etmesi ve bunu düzeltmesi gerekiyor.”
Biyolojimizi belirleyen aslında biyografimizdir
Bütüncül tıp hekimlerinin bir konfeksiyon fabrikası gibi değil, özel bir terzi gibi olduğunu
ifade ederek, “Kişinin sadece şikayetlerini değil, tüm hayat hikayesini dinleriz. Çünkü
bizim biyolojimizi belirleyen aslında biyografimizdir. Ne yaşıyorsak, ne yaşamışsak bu
bedenimizde kendini görünür hale getirir. Onu için kişide bunun arkasındaki olan olayları
hekimin mutlaka bilmesi ve anlaması gerekir. Bilinç altı dediğimiz alan çok önemli bir
alandır. Bilinç altındaki sorunların düzeltilebilmesi için mutlaka bilinç düzeyine gelmesi
lazım. Bunu hekimle konuşmak, paylaşmak bile kişinin iyileşmeye başladığı andır.
Bazı gıda takviyelerinin hastalıkların iyileşmesinde oldukça önemli bir yeri olduğunu
belirten Dr. Balanlı, sözlerini şöyle noktaladı:
“Pek çok depresyon hastası vardır ki altta yatan neden B12 veya D vitamini eksikliği
olabilir. D vitamini eksikse bir kişinin zaten problemi vardır. Depresyondadır hasta.
Bunları bile düzeltip, hiç ilaç kullanmadan kişinin şikayetleri ortadan kalkmaya başlar.
Kişinin antioksidan kapasitesi, immünitesi düşükse, insülün direnci veya kronik bir
hastalığı varsa iyileşmesinde ozon tedavisinden büyük fayda sağlar.
33 yıldır hastalarına şifa dağıtıyor
‘Bütüncül Tıp’ / ‘Holistik Medicine’ alanında Türkiye’nin önde gelen hekimleri arasında olan
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Balanlı 33 yıllık bir hekim. 1988’de Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun olduktan sonra iç hastalıkları üzerine ihtisası yapan Dr. Balanlı,
uzun yıllar iç hastalıkları uzmanı olarak birçok hastanede görev yaptı. 2015 yılında Dr.
Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nin hastane yöneticiliğinden emekli olduktan sonra da
İzmir’de kendi adını taşıyan geleneksel ve holistik tıp yöntemlerini uyguladığı Murat
Balanlı Sağlıklı Yaşam Kliniği’nde hastalarını kabul ediyor. Dr. Balanlı Romanya’da
Nöroanatomi, Nöroelektrofizyoloji ve Biyofeedback konusunda eğitimini
sertifikalandırmasının yanında, Rusya’da da Biyorezonans Tıbbı ve uygulamaları
konusunda eğitim almış olup, çalışmalarını sürdürüyor. Dr. Murat Balanlı Titreşim Tıbbı ve
Açlık Diyeti üzerine iki tane de kitap yazdı.
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
pub-1785681847249596 2497439732