SAYIN CUMHURBAŞKANINA MEKTUP

Türkiye’yi yönetenler, başta Cumhurbaşkanları olmak üzere, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri şunu bilmelidir ki Anadolu’ya ihanet edenler tarihin hiçbir döneminde gün yüzü görememişlerdir. Anadolu’nun derin tarihi içerisinde kaybolup gitmişlerdir.

Gündem Yayın: 26 Aralık 2019 - Perşembe - Güncelleme: 26.12.2019 01:21:41
Editör -
Okuma Süresi: 11 dk.
Takip EtGoogle News

Anadolu kendine yapılan haksızlıkları asla unutmaz ve affetmez; ama Anadolu aynı zamanda toleranslıdır, sabırlıdır. Sabrı yüreğinde, belleğindedir. Kendine değer vereni, seveni de başının üzerinde gezdirir. Kalemi kırarsa da fırlatır atar.

Bilim insanlarının tespitlerine göre Göbeklitepe, Anadolu’nun en eski belki de yeryüzünün ilk mabedidir. Anadolu’da insanlar ta o yüzyıllardan beri bu topraklarda medeniyetler kurdu, çeşitli inanç sistemlerini yaşadı. Bu süreçte sayısız imparatorlar, krallar, hanlar, din adamları gelip geçti. Çoğunluk unutuldu gitti.

Anadolu’nun güvenini kazanarak, zafere ulaşılmış tek dönem, I.Dünya Savaşı yıllarında Anadolu insanının verdiği Milli Mücadele yıllarıdır. O İstiklal Mücadelesidir ki Anadolu insanı tek vücut oldu. Vücut liderine güvendi, lider halkına…

İlhanlı, Selçuklu Anadolu’ya büyük yatırım yaptı, eserler bıraktı. Egemenliği alan Osmanlı İstanbul’a yerleşti. Yatırımlar İstanbul’a kaydı. Anadolu, Osmanlı döneminde de unutulmuştu.[1] Bu gün on binlerce köy, halen yüzyıllar öncesinin yoksulluğunu yaşıyor. Cumhuriyetle beraber Anadolu’ya, Ankara başkent olmak üzere, çeşitli yatırımlar yapılmış olsa da, İstanbul hep yatırımların merkezi olmuştur. Her türlü maddi ve manevi yatırımların merkezi olması İstanbul’u şişirmiştir. Yaşanmayacak hale getirmiştir. İşte budur ki Anadolu dururken bütün yatırımların İstanbul’a kaydırılması, bu gün artık ihanet aşamasına getirmiştir: İstanbul’a ihanet…

Ne yazık ki İstanbul’a yatırım hamlesi, İstanbul Kanalı projesiyle devam ettiriliyor. Bu bir Tayyip Erdoğan projesi midir, devletin projesi midir yoksa Amerika’nın diretmesi midir bilmiyoruz. Bu er geç anlaşılacaktır; çünkü şu anda bu projeden çeşitli kokular çıkmaktadır. Hangi adın projesi olursa olsun Anadolu’ya ihanettir. Anadolu’nun her köşesi yeni bir Çankaya, Konak, Beşiktaş, Kadıköy[2] yapılmadıktan sonra, İstanbul’a yapılacak her yatırım Türk milletine yapılmış en büyük ihanettir, hainliktir. Bu yüzden Anadolu insanı yöneticisini ölçer, biçer, kendi terazisinde tartar kararını verir. Bu nedenle İstanbul Kanalı’na yapılacak tüm yatırımlar Anadolu’ya kaydırılmalıdır. Anadolu köyü ve köylüsü dururken İstanbul’a artık yatırım yapmayın. Şayet yaparsanız, sonradan da demeyin, ‘İstanbul neden kalabalık?’ İstanbul’u şişiren, 1950’lerden itibaren Anadolu yerine, İstanbul’a yatırılan oransız yatırımlardır.

İstanbul’u hem sevdiğinizi söylüyorsunuz, hem de göz göre göre İstanbul’un güzelliğini bozan gökdelenlerin yapılışına ses çıkarmıyorsunuz… Sonra da İstanbul’a ihanet ettik diyorsunuz, inanın bu da bizi çok şaşırtıyor. Sanki yöneticiler bizmişiz gibi…

 

Sayın  Cumhurbaşkanı,

Önce bu halk sizi belediye başkanı olarak seçti, sonra sizi milletvekili yaptı, daha sonra size inandı Başbakan yaptı. Siz, ben Cumhurbaşkanı olmak istiyorum deyince bu halk ona da peki dedi.

Bizler Anadolu insanı olarak 25 senedir sizi dinliyoruz. İstanbul Kanalı projesini ortaya attıktan sonra, bizler de hem sizi hem de geçmişte söylediklerinizi incelemeye başladık.

Öncelikle, yola çıktığınız neredeyse tüm arkadaşlarınızla yollarınızı ayırdınız. Bu insanlar sorunlu bir şekilde ayrıldılar. Ama siz hepsine, ‘Dava arkadaşlarım,’ demiştiniz. Sonra bazı arkadaşlarınız ise daha ileri gittiler; kimileri sizi, olduğunuzdan fazla yüceltmeye kalktılar:

Kendisinin şair olduğunu söyleyen Fatma Durmuş sizin için, ‘Tayyip’i üzmek Allah’ı üzmektir, dedi…

AKP Aydın İl Başkanı İsmail Sezer ise: Recep Tayyip Erdoğan bizim için ikinci peygamberdir. Sayın başbakana dokunmak bile ibadettir,’ dedi. Bu söylenenler çok. İki örnek aldım. Ama siz hiçbirine itiraz da bulunmadınız. Kabul ettiniz!

Bizleri en çok hayrete düşüren de bir gün bir toplantıda, ‘Benim emir komuta merkezim, bana, ‘Papaz elbisesi giyeceksin,’ diyorsa, papaz elbisesini giyer, gider bu şekilde görevimi yaparım,’ dediniz. Bunu millete açıklamadınız!

Siz, Mehmet Akif’i ve İstiklal Marşını seversiniz; ancak Emine Şenlikoğlu diye biri ‘Ya şu İstiklal Marşı’nda saygı duruşunda durmak hiç hoşuma gitmiyor, zaten bestesi de bir tuhaf, yetmezmiş gibi bir de ayakta dur, ne bu ya?’ dedi yine ses çıkarmadınız!

Sonra, dil eğitiminde de ikileme düştünüz: ‘Anadilde eğitim özel okullarda da yok; biz ülkeyi bölecek konularda adım atmayız,’ dediniz, ardından, ‘Özel okullarda, farklı dillerde eğitimin önünü açıyoruz,’ dediniz! Bu düşüncelerinizden hangisi doğru?

Siz bir yönetici olarak, yolsuzlukları ortaya çıkaranları destekleyeceğinize, onları aşağıladınız;  hain dediniz, böyle bir şey yok, dediniz. Oysa biz, onların yolsuzluk yaptıklarını biliyoruz.

Sizin yönetiminizde, Anadolu’nun en bakir sahillerinde, 5 yıldızlı otellerin yapımına daha uygun yerler varken, sahillerdeki orman alanların talan edilmesine göz yumdunuz, kaldı ki siz bir konuşmanızda: ‘Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretleri içinde olanlarımız var. Bu para var ya bu para…’ demiştiniz!

Sayın Cumhurbaşkanı bazı konuşmalarınıza hiç dikkat etmiyorsunuz:

Adıyaman’da havalimanı AKP’den 4 yıl önce yapılmasına rağmen,

Muş havalimanı AKP’den 10 yıl önce hizmete açılmasına rağmen,

Malatya Üniversitesi 1975’te kurulmasına rağmen,

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi 1992’de kurulmasına rağmen,

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi 1992’de kurulmasına rağmen,

Adnan Menderes Havalimanı 1987’de açılmasına rağmen,

Türkiye’de MR cihazı 1989’da kullanılmasına rağmen,

Türkiye’nin hemen hemen her evinde buzdolabı olmasına rağmen,

‘Bütün bu üniversiteleri, havalimanlarını biz yaptık; MR cihazları, buzdolapları bizim sayemizde geldi, bizden önce yoktu,’ dediniz. Bu biraz komik olmadı mı?

Sonra, bu gün en büyük düşmanınız olan Fetullah Gülenle 2 veya 3 kez görüştüm diyorsunuz, oysa kayıtlarda en az 8 kez görüşüp, konuştuğunuz biliniyor

Fetullah Gülen ve cemaatler tehlikesini size, defalarca bilim insanları, yazarlar, düşünürler, gazeteciler uyardılar. Siz dikkate almadınız. Alsaydınız bu kadar üzülmezdiniz, ülke bu kadar hasar görmezdi.

Gazeteciler, bir zamanlar AKP’li bakanlardan Hüseyin Çelik ve Bekir Bozdağ’a, ‘Cemaat devleti ele geçirmiş, polis ve yargıda yapılanmış, askeriyeye sızmış’, diye sorduklarında, bakanlar, ‘Kargalar bile güler,’ diyordu. Demek ki o sorular doğruymuş. Bunu dikkate almadınız.

Fetullah cemaatinden rahatsızlık duymanıza rağmen, aynı tehlikeleri yaşatacak olan diğer tarikat ve cemaatlerle ilgili hiçbir inceleme yaptırılmadı. Diyanet’in cemaatlerle ilgili son yaptığı araştırmaya rağmen. Bu konu da ileri de sizin canınızı yakabilir.

Zamanın Hükumetinde görevli dört bakanın rüşvet aldığını, bu gün artık bütün AKP’lilerin de söylemesine rağmen hiçbir yaptırım yapılmadı. Unutuldu mu sanıyorsunuz?

Ayrıca, Gezi meydanında başörtülü bacılarıma saldırdılar, camide içki içtiler,’ demenize rağmen böyle bir olayın olmadığı anlaşıldı.

Bir konuşmanızda, ‘Benim milletimin dili tekdir,’ dediniz, daha sonra, ‘Ben ne tek dil dedim ne dek din, dedim.’ Oysa bu sözleri biz televizyonlar aracılığıyla duymuştuk.

1989 yıllarında, yani rahmetli Özal ile rakip olduğunuz yıllarda onu eleştiriyordunuz. ANAP o yıllarda iktidardı. Bulgar zulmüne uğrayan Türkler, Özal tarafından Türkiye’ye çağrıldığında, Gelin diyorsun ama bak Ahmet, Mehmet asgari ücrete talim ediyor, ülke insanı aç, kadınını satıyor, kızını satıyor, çalıştırıyor; sen buna çözüm bulamamışken gelin diyorsun, bunları nereye yerleştireceksin… E tabi bu insanlar geldi. Kim geldi? Casusu mu değil mi…’ E şimdi siz daha beterini, hem de farklı bir milletin 5 milyon insanını Türkiye’ye getirdiniz. Hırlısı var, hırsızı var; PKK’lısı var İŞİD’lisi var… Hem de bu insanlar ayrıcalıklı. Mesela Konya Büyükşehir Belediyesi Suriyeli mültecilerin kullandığı elektrikten para almıyor. Aradan yıllar geçmesine rağmen Bulgaristan’dan gelen soydaşlarımızdan hiçbir sorun yaşanmazken; Suriye’den gelen insanların hemen hepsinden farklı sorunlar yaşandı. Bu sorunu çözebileceğinizi mi sanıyorsunuz?

Şeker fabrikalarının satılmasını bu millet halen anlayamadı. Partinizden bile itirazlar oldu; dinlemediniz. Önce ‘tatlandırıcılar’ ithal ettiniz; şu anda da şeker ithal etmeye başlandı. Bunu İMF istiyordu, siz hiç ses çıkarmadınız… Daha da kötüsü siz bir halkın lideri olmanıza rağmen halka kanserojen NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker) ithal ettiniz. Mısır nişastasının kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra zehire dönüşmüş şekli. Zehirli besin… Avrupa’da yasak bu… GDO’lu mısırların kanseri artırdığı Fransa tarafından bilimsel olarak açıklanmasına rağmen ülkemize Genetiği Değiştirilmiş Mısırların gelmesine nasıl izin verdiniz anlayamadık. Ne yaptı da Yahudi Cargıl şirketi tarafından dünyaya pazarlanılan bu zehir, ülkemize de satıldı. Aydın, okumuş bir eğitimci olarak bunu anlamış değilim. İnsan halkına zehirli yiyecek yedirir mi? Yoksa sizin sarayda NBŞ kullanılmıyor mu?

Türk çiftçisinin ürettiği tütüne engel oldunuz; iyi güzel de şu anda başta Amerika sigarası olmak üzere dünyanın her yerinden sigara alınıyor…

Sayın Cumhurbaşkanı, ‘saman’ da ithal etmeye başladık bunu biliyor muydunuz? Bir zamanlar ürettiğimiz daha başka yüzlerce ürün var ama onları saymayacağım; ama biliyorsunuz, zamanın Başbakanı Binali Yıldırım Tarımda Avrupa’da bir numaralı ülkeyiz demişti de bütün üreticiler gülmüştü. Biz de gülmüştük tabi. Oysa ekonomistler diyor ki, ‘Paranın değerini belirleyen o ülkenin üretim gücüdür. Üretim yoksa, dışarıdan borçlanarak alınıyorsa, o ülke kalkınamaz!’

Biliyor musunuz, bütün dünya kalkınma için mücadele ederken, bizler Çocuk evliliklerini, kadına şiddetini, 100.000 Bilim insanımızın, 7 milyonluk İsrail’in, yarısı kadar, bilim ve çözüm üretemediğini, PİSA sonucunda ne yazık ki sonuncu ülke olduğumuzu ve TÜBİTAK’a Hayvanat Bahçesinin Müdürünün atanmasını tartışıyoruz.

Bir de tartıştığımız ne biliyor musunuz sayın Cumhurbaşkanı?

32 yıl önce, 28 Ocak 1986 yılında uzay aracı Challenger kalkıştan 73 saniye sonra infilak etmişti ya, işte bu patlamayı Nakşibendi tarikatı adına Şeyh Ahmet Yasin Bursevi üstlenmişti. Şeyh diyordu ki, ‘Hatmenin içerisindeydik, Hızır Aleyhisselam’dan yardım istedik, mekiğin vidası gevşetildi.’ Yani mekiğin infilak etmesi ve düşmesi kendileri tarafından yapılmış.

İşte sayın Cumhurbaşkanı biz hep bunları tartışıyoruz. Kalkınıyor muyuz yoksa ileri mi geri mi gidiyoruz, pek kestiremiyoruz.

Yoksa siz bunları hiç duymadınız mı?

 

Mehmet Dağıstanlı

Eğitimci- Araştırmacı- Yazar

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

pub-1785681847249596 2497439732